Dergimiz “Proleter DEVRİMCİ DURUŞ” (PDD) 20 yaşında! 1998 Haziran ayında ilk sayısı ile yayın hayatına başladı. Ve 20 yıldır kesintisiz biçimde hayatını sürdürüyor.
Bu süre boyunca birçok engelle, yasakla ve baskınla karşılaştı. 20. yılına da böyle giriyor…
Yazıişleri Müdürü halen hapiste. Çalışanları hakkında açılan davalar sürüyor. Okurları defalarca gözaltına alındı, işkenceye uğradı, tutuklandı. Dergide yeralan yazılar hakkında sayısız davalar açıldı, toplatıldı, kapatıldı. Dergi bürosu basıldı, bilgisayarları alındı, maddi zarara uğratıldı…
Kısacası gerici-faşist yönetimler altında devrimci bir yayının başına gelebilecek her şey geldi. Ama her defasında bir çözüm üreterek yayın hayatını sürdürmeyi başardı. Düşmanlarının heveslerini kursaklarında bıraktı, dostlarının ise beklentilerini boşa çıkarmadı, onları hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı…
Şimdi bunun haklı gururunu yaşıyor.
* * *
20 yıl, bir yayın organı için az bir süre değildir. Ve bu 20 yılı onca badireyi atlatarak sürdürebilmek hiç kolay değildir.
Ama o, nice zorlukları aşarak doğdu. En karanlık günlerde ayakta kalabilen, zorlukları altedebilen bir geleneğin takipçisiydi. Yani zorlukları aşmak genlerinde vardı…
Onun adı boş yere “Proleter DEVRİMCİ DURUŞ” olmadı. Her koşul altında dik duranların, eğilmeden-bükülmeden görüşlerini savunanların yayın organı olacaktı. Düşmanın ininde, işkencede-zindanda-mahkemede haykırmışlardı düşüncelerini… Her tür karşı-devrimci akımla dişe-diş mücadele vermişlerdi yıllar yılı… Ve nihayetinde içlerinde yaşanan tasfiyeciliğe karşı da “devrimci duruş”u göstermiş, mücadelenin en zor olanını “iç mücadele”yi de devrimci bir tarzda yürütmüşlerdi.
PDD, emperyalizme-faşizme karşı olduğu kadar, tasfiyeciliğe-reformizme karşı da devrimin sesi olmak için çıktı. “Çıkarken” başlıklı yazıda şöyle deniyor:
“Kapitalizmin her alanda yarattığı manevi yıkıma karşı proletarya kültürünü yükseltmek ve burjuva ideolojisinin tahripkar sonuçlarıyla savaşmak üzere çıkıyoruz… Emperyalist kapitalizm, faşizm ve her tür anti-ML akımla ideolojik mücadele, dergimizin ana eksenini oluşturacak… Sınıf ve emekçilerin gündemi, bizim gündemimiz olacak, onun örgüt ve mücadele biçimlerine kilitleneceğiz… Sadece fikirlerle değil, pratikte alanlarda da mücadele edeceğiz…”
20 yılın ardından, ilk gün verdiğimiz sözlere sadık kaldığımızı, onun hakkını veren bir yayın çizgisi ve pratik ortaya koyduğumuzu söyleyebiliriz. 20 yıl, bu sözlerin test edilmesi bakımından fazlasıyla yeterli bir süredir. Üstelik bu yıllar, hem faşizmin ve gericiliğin en koyusunu, hem de tasfiyeciliğin-reformizmin en berbat halini yaşadığımız yıllar oldu…
* * *
OHAL döneminde sadece dergiyi çıkarmak değil, okurlara ulaştırabilmek de birçok zorluğu göze almayı gerektiriyor.
OHAL sonrası oluşan baskı ve şiddet ortamında, devrimci yayınlar çıkmakta zorlanmaya başladı. Açılan davalar, baskınlar, gözaltı ve tutuklamalar, artan maddi sorunlar vb. yayın çıkarmayı daha fazla zorlaştırdı. Yayın peryodunu açmak, tirajı azaltmak ya da internet sitesiyle yetinmek gibi yöntemlere başvuranlar oldu.
Bu türkü diyor ki,
“Korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun…”
Bu türkü diyor ki,
“Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
ölümün önünde cigaramızı…”
Bu türkü diyor ki,
“Çizmişiz rotamızı, dostların alkışlarıyla değil
gıcırtısıyla düşmanın dişlerinin…”
Bu türkü diyor ki,
“Dövüşmek…”
“Işıklı büyük, ışıklı geniş ve sınırsız bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi…”
Bu türkü diyor ki,
“Yıldızlar, rüzgar ve su…”
Başüstünde bir gemici korosu
Bir türkü söylüyor;
Yıldızlar gibi, rüzgar gibi, su gibi bir türkü..
Nazım Hikmet
Daha önemlisi, okurlara ulaşmak başlıbaşına bir sorundu. Zaten dağıtım şirketleri uzunca bir dönemdir devrimci yayınları almıyordu, az sayıdaki kitapçı ve gazete bayisine, asıl olarak da elden dağıtıma kalınmıştı. OHAL’le birlikte özellikle emekçi semtlerde artan polis ablukası ve ihbarcılık ağı ile semt dağıtımları da zorlaştı. Yasal bir yayın değil de illegal bir dergi dağıtıyormuş gibi yöntemler geliştirmek, dikkatli ve militan kadrolarla bu işi kotarmak gerekiyordu. Dergi dağıtmak, gözaltı ve işkencenin, bazen tutuklanmanın nedeni oluyordu çünkü.
PDD, son iki yıldır, yani OHAL’den bu yana bu koşullarda çıkıyor ve kitlelere ulaşıyor. Çünkü o, 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde bile yayın çıkartan, işçi ve emekçilere ulaştıran bir geleneğe sahip. Her koşulda devrimin sesi olmuş, onun sorumluluğunu ve onurunu taşımış bir çizginin devamcısı…
Bugün emekçi semtlerde esnaf dağıtımı yapan, evlerin kapısını çalan, her ay okurlarına mutlaka ulaşan devrimci yayın yok denecek kadar azken, PDD düzenli olarak dağıtım yapmayı sürdürüyor. Bu tutumunu tarihsel köklerine borçlu. Zor koşullarda bu görevi yerine getiren yoldaşlar, aynı zamanda onurunu da taşıyorlar.
Örneğin dağıtım sırasında kaba, dayatmacı, üstenci tavırlar kullanmadığımıza tanık olan bir market müşterisi, “bu saygılı tutumunuz nedeniyle derginizi alıyorum, bundan sonra ben bu derginin okuruyum” diyebiliyor. Bir başka sefer, dağıtımcı yoldaşın dergi uzattığı bir kişi, “derginin adı gibi, senin duruşun da “devrimci duruş” onun için alıyorum” diyor.
“Bu zor koşullarda dağıtıyorsunuz, almamak olmaz” diyerek, verilen emeğe saygı gösterip alanlar oluyor. “Önceden dağıtan çoktu, şimdi kimse kalmadı, sizi taktir ediyoruz” diyenler artıyor. “Ben başka derginin okuruyum ama, artık sizinkini de okuyacağım” sözlerini daha fazla duyuyoruz.
12 Eylül yıllarında olduğu gibi OHAL döneminde de işçi ve emekçiler, kendilerine ulaşanları geri çevirmiyor ve unutmuyor…
* * *
PDD, sadece bir dergi değildir! O, ihtilalci komünist geleneğin, proleter devrimci değerlerin ve onu günümüze taşıyan kolektifin bir parçasıdır. Sadece Marksist-Leninist propaganda ve ajitasyonla sınırlı olmayan bir misyona sahiptir. ML bir örgütlülüğün ve pratiğin örülmesinde önemli bir yeri vardır. Onun içindir ki, her koşul altında “DEVRİMCİ DURUŞ”u temsil etmeli ve kitlelere ulaşmalıdır.
PDD’nin ilk sayısının manşeti; “Köklerimiz toprakta / Tarihten geliyoruz!” idi. Arka kapağında ise “Kutup Yıldızı”mız M. Fatih Öktülmüş’ün fotoğrafı ve “son sözleri” vardı. Onun gülümseyen yüzü ve denetleyen gözleri hep üzerimizde oldu.
Ona ve tüm şehitlerimize layık olmaya çalıştık. Adlarını ve davalarını dergi sayfalarından sokaklara, alanlara taşıdık. Grevlerden 1 Mayıslara, Tekel direnişinden Haziran Ayaklanması’na bayrak oldular önümüzde… Bir kalenin burcu gibi alanların en yüksek yerine dikildiler ve oradan gözlediler tüm kitleyi… Varlıklarıyla ayrı bir güven, coşku ve moral verdiler…
Haziran, PDD’nin de doğum ayı… O, birçok direnişi içinde barındıran Haziran’a bir yenisini ekledi. Çıkışı nasıl bir direniş tarihinin ürünü idiyse, bugünlere gelişi de her aşamada direnişle gerçekleşti.
Ne faşizmin zorbalığına boyuneğdi; ne de baskın hale gelen reformizmin ve onun son hali parlamentarizmin, düzen-içi solculuğun bir parçası oldu. Her daim devrimin onurlu sesini yükseltti; sosyalizmin bir “ütopya” değil, bilimsel bir gerçek ve somut bir gelecek olduğunu ortaya koydu; ML’nin çarpıtılmasına, sulandırılmasına izin vermedi, her gelişmeyi onun ışığıyla yorumladı, öngörülerde bulundu. Ve bunlar yaşam tarafından doğrulandı.
* * *
Dün olduğu gibi bugün de çizgimizden sapmadan, rotamızdan şaşmadan yolumuza devam ediyoruz. Ne cunta, ne OHAL, sizlere ulaşmamızı engelleyebildi, engelleyebilir!…
Bundan sonra da dik duruşu ve “proleter devrimci” yapısıyla varlığını sürdürecek! “Yediveren” bir üretkenlikle çalışıp, yolumuzu aydınlatmaya devam edecek…
Yıldönümün kutlu olsun PDD! Daha nice direniş ve zafer dolu yıllara…