Bu yıl 8 Mart kutlaması için Flormar işçilerinin yanında olmayı planlamıştık. Günler öncesinden bu yöndeki hazırlıklarımızı yaptık; pankartımızı, dövizlerimizi ve kırmızı karanfillerimizi aldık, beraber gideceğimiz arkadaşlarımızla randevularımızı belirledik.
Gebze Organize Sanayi içinde bulunan Flormar fabrikasından, sendikalaştıkları için işten atılan 132 işçinin direnişlerinin 297. gününde, Flormar’ın güçlü-direnişçi kadınlarının yanında olmak istedik.
Bizim dışımızda da DİSK başta olmak üzere birçok kurum, 8 Mart’ı Flormar işçileriyle birlikte geçireceğini duyurmuştu. Bu durumun devleti çok fazla ürküttüğünü, 8 Mart günü bir işçi direnişinin bu kadar güçlü bir odağa dönüşmesinden korku duyduğunu görmek zor değil. Bir gün önceden fabrika önündeki baskısını artırdı; kutlamayı engellemek için çeşitli yasaklamalar, engellemeler öne sürdü. Elbette bunlar kar etmedi.
Bu koşullarda, en etkili “çözüm” yolu olarak, direnişi bitirecek adımı attılar. 7 Mart gecesi saat 12’de, Flormar patronları, Petrol-iş sendikasına “yüklü bir tazminat” ile direnişin bitirilmesi talebini götürdüler. Anlaşma “rüşveti”, bugünün koşullarında fazlasıyla cazip tutulmuştu. İşçilere kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra 16 maaş kötü niyet tazminatı ödenecek; yanısıra iş yasasının 25/2 maddesine göre işten atılan işçiler başta olmak üzere, işten çıkarma gerekçeleri 18. madde olarak değiştirilecek; böylece işsizlik maaşı almaya hak kazanabileceklerdi…
İşçilerin işten atılma nedeni, sendikalaşma mücadelesi vermeleriydi. Ve tek talepleri “sendikalı olarak işe geri dönmek”ti. Böyle bakıldığında, sendika ne kadar bunu bir “kazanım”, “bu koşullarda alınabileceklerin en iyisi” gibi göstermeye çalışsa da, direniş talebi yerine getirilmeden bitirilmiş oldu.
Bu kararın, işçilerin “kapalı oylamada” verdikleri oylar sonucunda alındığını, bu nedenle işçilerin kararı olduğunu ileri sürüyor sendikacılar. Oysa sınıf bilinci tam şekillenmemiş işçilerin, işbirlikçi sendikacıların demagojileri karşısında çok fazla şansı olmuyor. Dışarıdan gelen devrimci yapılar, direnişin içine fazla nüfuz edemedikleri için, asıl olarak işbirlikçi sendikacıların kararları, yöntemleri, yönlendirmeleri etkili oluyor. Direniş boyunca pek çok aşamada bunun çeşitli örnekleri görüldü. Mesela yağan karın-yağmurun altında, devletin “çadır kurmayacaksınız” yasağına da uydular, “ateş yakmayacaksınız” yasağına da… En son, işçilere “güneşin altında durmak” yasaklanmıştı… Tüm bu aşamalarda, bu insanlıkdışı yasaklara karşı direnmek ve “insanca koşullarda grev yapma hakkı”nı söke söke kazanmak gerekiyordu.
Bu “basit” saldırılarda bile geri adım atan sendikanın, direnişin sonunu patronların çıkarları doğrultusunda bağlaması şaşırtıcı olmadı. Elbette işçilerin öfkesi öylesine büyük, direnme isteği öylesine güçlüydü ki, göz dolduracak bir parayı işçilerin önüne koymaları gerekiyordu. Ama sonuç olarak, bir sendikalaşma mücadelesi, kazanım elde etmeden bitirilmiş, Flormar sendikasız kalmış oldu.
8 Mart günü, Gebze Aşkı Mahal Düğün Salonu’nda Petrol-iş sendikası yöneticileri, direnişin hangi koşullarda, neden bitirildiğini açıklarken; işçiler büyük bir acı, derin bir çaresizlik içindeydiler.
Ancak işçi sınıfının morali bozulmasın! Her direniş bir okuldur. Her grev, sınıf mücadelesini yükselten bir tuğladır. Ve her direnişçi işçi, sınıf bilinci kuşanmada bir adım daha atmış demektir. Geleceğe kalacak olan da budur!