2020 bizim olsun! DÜNYAYI BİR KEZ DAHA SARSALIM!

Ekim Devrimi, tarihe “dünyayı sarsan 10 gün” olarak geçti. Çarlık Rusyası altında aç-bilaç yaşayan işçi ve emekçiler, bir de bitmek bilmeyen savaşlarda can veriyordu. “Ekmek ve barış” en yakıcı talepti. Kadınların “ekmek istiyoruz” diye başlattığı 8 Mart eylemleri, tüm halkın katıldığı ayaklanmaya dönüştü. Savaşa sürülen askerler isyan etti, farklı ulustan diye “düşman” belletilen sınıf kardeşlerini öldürmeyi reddettiler. Silahlarını onlara değil, kendilerini bu savaşa sürükleyen egemenlere çevirdiler.

O zamanlar “büyük savaş” olarak adlandırılan I. emperyalist savaş tüm dünyayı kaplamıştı. Buna karşı olan halkların direnişi, her yerde sürüyordu. Rusya’da başlayan ayaklanma ve isyanlar, 1917 Ekim’inde ilk sosyalist devrimi yarattı. Sadece Rusya’yı değil, tüm dünyayı sarsan bir çığır açtı. Türkiye dahil, ulusal kurtuluş savaşlarının zaferle sonuçlanmasına büyük bir katkı sundu. Emperyalist sisteme ağır darbeler indirdi.

Dünyanın egemenleri, işçi ve emekçilere, ezilen halklara esin kaynağı olan böyle bir odağı yoketmek için her şeyi yaptılar. İçten ve dıştan saldırılarla çökertemeyince, Alman Nazi’lerini palazlandırıp üzerlerine saldılar. II. emperyalist savaş, asıl olarak sosyalist Sovyetler Birliği’ni yoketme savaşıydı.

Faşistler, başkent Moskova kapılarına kadar dayandı. Ama sokak sokak, ev ev gerçekleşen Stalingrad direnişi ile bu saldırı püskürtüldü; Nazi ordusu Berlin’e kadar sürüldü. Parlamento binasına asılan orak-çekiçli kızıl bayrak, hem emperyalist savaşın sonunu, hem de sosyalizmin zaferini ilan ediyordu.

Nazi işgali altındaki birçok ülkede egemen sınıflar işbirliği yaparken, halk savaşa ve faşizme karşı büyük bir direniş sergilemişti. Bu direnişler, savaşın sonunda devrimleri doğurdu. Balkan ülkeleri başta olmak üzere Avrupa’nın ve Asya’nın birçok ülkesinde halk iktidarları kuruldu. Dünyanın üçte biri, emperyalist-kapitalist sistemden koptu, sosyalizme yöneldi.

* * *

“Müjdeler, müjdeler olsun / Yeni bir dünya doğuyor / Şorul sorul giden kan pahasına” diyordu Türkiyeli bir ozan bu dönemi anlatırken… “Şimdi gözaydın etme zamanıdır / yeni bir dünya doğuyor / Zincir seslerinden / Verem basillerinden uzakta..” dizeleriyle selamlıyordu bu devrimleri…

Bugün de dünyanın pek çok yerinde “şorul şorul” kan akıtıyor emperyalistler ve işbirlikçileri… Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de işgale karşı direnenlerin, Sudan’da, Şili’de, Fransa’da diktatörlüğe ve sömürüye karşı mücadele edenlerin kanları akıyor…

Her iki emperyalist savaşın sonunda olduğu gibi, henüz “yeni bir dünya” doğmadı… Fakat işçi ve emekçiler, ezilen halklar böyle bir dünyanın özlemiyle ayağa kalkmış durumda. Köle gibi çalıştığı halde açlığa mahkum edilmesine, çalışmak istediği halde işsiz kalmasına, egemenlerin çıkarı için savaşa sürüklenmesine isyan ediyor. Emperyalistlerin “böl-yönet” politikasına karşı, ulusal-mezhepsel ayrımları bir kenara iterek birleşiyor, mücadeleyi yükseltiyorlar.

Servet ile sefalet arasındaki uçurum öylesine açılmış durumda ki, egemen sınıflar bile bu gerçeği itiraf ediyor ve bunun yarattığı patlamalardan korkuyorlar. Patronlar kulübü TÜSİAD’ın Aralık ayındaki toplantısında konuşanlar, Şili örneğini vererek, “gelir dağılımındaki adaletsizliğin ayaklanmalara yolaçabileceği” endişelerini ifade ettiler.

TÜSİAD patronları bu sözleri boş yere sarfetmiyor. Ağır sömürü ve baskı koşulları altında ezilen işçi ve emekçilerin, bu duruma dayanamayıp patlayacağını biliyorlar. Ama daha fazla kar tutkusundan da asla vazgeçmiyorlar. Sözde AKP’yi eleştiriyorlar, fakat AKP’li yıllarda elde ettikleri yüksek karlardan ve o yüzden yıllar yılı başta kalmasını sağladıklarından sözetmiyorlar. Dahası, işçi ve emekçiler, sömürünün asıl kaynağını farketmesin; öfkelerini en fazla hükümete yöneltsin istiyorlar.

* * *

Son yerel seçimlerden bu yana, kan kaybı hızlanan AKP, şimdilerde kendi içinden darbeler alıyor. Bir milyon civarında üyesi istifa etmiş durumda ve istifalar sürüyor. Davutoğlu partisini resmen ilan etti, sırada Babacan var. Abdullah Gül-Ali Babacan ekibi, emperyalist burjuvazinin de desteğini arkasına alarak “merkez sağ” denilen boşluğu doldurmayı hedefliyor.

Egemenler, yıpranan AKP’yi, AKP içinden çıkan ekiple yenilemek, artan hoşnutsuzluğu kimi rötuşlarla gidermek amacındalar. Fakat gelinen noktada, bunu ne kadar başarabilirler, belirsizdir.

Bugün bir avuç yandaş dışında varolan duruma isyan etmeyen kesim yok gibidir. Doğa Koleji gibi bir özel okulda, öğretmen-öğrenci-veli dayanışma içinde mücadele etmektedir. Kimi zaman kantindeki bir yiyecek, kimi zaman göz göre göre gelen bir kaza ile sürekli çocuklarını kaybeden aileler, artık haykırmaktadır.  Mesleki sorunlardan dolayı veterinerler, eczacılar da sokağa çıkmıştır. Bağış paraları iç edilen “şehit aileleri ve gazileri” bile bu kervana katılmıştır. Özcesi tıpkı Gezi Direnişi öncesinde olduğu gibi, toplumun hemen her kesimi isyan halindedir.

En önemlisi de, bu kez işçi sınıfı da hareketlenmiştir. Birçok işyerinde düşük ücretlere, işçi kıyımına karşı eylemler yapılıyor. Buna son günlerde metal işkolunda çalışanlar eklendi. TİS sürecinde görüşmelerin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine eylemler başladı. 130 bin metal işçisini ilgilendiren TİS’lerin sonucu, yeni metal fırtınasını doğurabilir. Asgari ücretin enflasyonun çok altında belirlenmesi, zaten canı burnunda olan emekçilerin öfkesini iyice arttırdı.

Egemenler bu öfkeyi bir kez daha sandıkta eritmeye çalışacaktır. Ama ne varolan muhalefet partileri, ne de AKP içinden çıkartılan yeni partiler, kitlelere umut verebiliyor. Halk artık kendi gücünü ortaya koymadıkça, hiçbir şeyin değişmeyeceğini görüyor. Bu koşullarda işçi sınıfının çakacağı bir kıvılcım, emekçilerin de katılımıyla büyük bir yangına dönüşebilir.

Yeni bir yıla büyük zorluklar içinde ama direnişlerle, ayaklanmalarla giriyoruz. 20. yüzyılın başında Ekim Devrimi’nin yaptığı gibi, dünyayı bir kez daha sarsabiliriz. Tüm sömürücüleri, zorbaları, din tüccarlarını yeryüzünden süpürebiliriz. Bu gücü harekete geçirelim, 2020 bizim olsun!

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …