Sendikalar, işçi sınıfının temel mücadele araçlarından biridir. Ancak sendikalarda örgütlendikçe, karşılarında patron baskısının yanısıra, devletin kolluk güçlerini ve bir dolu yasal engeli buluyorlar.
Konuyu, DİSK Birleşik Metal-iş Sendikası Toplu İş Sözleşme Uzmanı İrfan Kaygısız’la konuştuk.
* * *
DSB (Devrimci Sendikal Birlik): Sendikalaşmanın önündeki engelleri anlatır mısınız?
İrfan Kaygısız: Sendikalar yasası Cumhuriyet tarihinden bugüne hep işçi sınıfını denetlemenin aracı olarak şekillendi. Kanunlar tümüyle işçileri örgütsüz kılma, denetleme üzerine inşa edilmiştir.
Son yıllarda patronların yetkiye itiraz ve işkolu değişikliği yöntemiyle sendikaların yetkisinin düşürülmesine çok sık rastlıyoruz. Bu konuda ne yapılmalı?
Mevcut sendikalar kanununun en önemli maddelerden biri, örgütlenme sürecinde patronlara verilen yetki itirazı hakkıdır. Bu aslında bir hak değildir. Gerçek bir itiraz mekanizmasıdır. Patronlar bunu işçi sınıfının aleyhine bir koz olarak kullanmaktalar. Bir işyerinde TİS yapmak için iki barajı geçmek gerekiyor. Birincisi ülke barajı, ikincisi işyeri-işletme barajı. Ülke barajı, örgütlenme yürüttüğünüz işkolundaki sendikanın, ülke çapında yüzde 1’ini üye yapmasını zorunlu kılıyor. Bu örgütsüzleştirmenin en önemli ayağını oluşturuyor. Örneğin ticaret, büro, eğitim işkolunda TİS yapmak için önce işkolu barajı olan 40 bin kişinin bir sendikaya üye olması gerekiyor. Her hangi bir işyerinde çalışanların tümünü üye yapsanız bile, bu baraj nedeniyle TİS hakkınız elinizden alınmaktadır. Bu durum bağımsız, ilerici, mücadeleci sendikaların kurulması veya güçlenmesi önündeki en büyük engeldir. Örgütlenme önündeki ikinci ve daha sık karşılaşılan baraj, işyeri-işletme barajıdır. İşyerinde yüzde 50+1 işletmelerde ise (aynı işletmeye bağlı birden fazla işyerinin olması) çalışanların yüzde 40+1’inin üye yapılması gerekmektedir.
Bir sendika bu iki barajı da aştığında, yeni sorunlarla engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Barajları geçmiş olmak size TİS hakkı sağlamıyor. Bu defa patronların, sizin üye sayınıza itiraz hakkı gündeme geliyor. Sendika bir işyerinde çoğunluğu sağladığını Çalışma Bakanlığı aracılığıyla tespit ettirdiğinde, patronlar bu duruma itiraz etmektedir. Patronların bu itirazı TİS hakkını durdurmaktadır. Sendikaların yetkisine itirazlardan dolayı açılan davaların yüzde 95’i işçi sendikalarının lehine sonuçlanmaktadır. Bu durum patronların itirazlarının haksız olduğunu açık biçimde gösteriyor. Sendikamızın bir araştırmasına göre, yetki tespitine itiraz sonucu açılan davalar, ortalama 1 yıl 10 ay sürmektedir. Bunun daha fazla uzadığı mahkemeler de söz konusudur.
Son yıllarda yaygın bir başka eğilim ise, patron avukatlarının itirazlarını yetkisiz mahkemelerde yapmalarıdır. Örneğin Gebze bölgesindeki bir işyeri için, mahkemeye itiraz Gebze yerine İstanbul yada başka bir ilde yapılmaktadır. Her 10 davadan 6’sı yetkisiz mahkemelerde açılıyor. Bu durum mahkemelerin ortalama dava süreçlerini 1,5 yıl daha uzatıyor. Dolayısıyla bu işyerlerinde davalar 3 yıldan fazla sürmektedir. Buradaki amaç, zaman kazanıp sürece yayarak, işçiler üzerinde baskı kurarak, işçileri örgütlü oldukları sendikadan istifa ettirmektir; yani sendikasızlaştırmaktır. Başarılı da oluyorlar. Yetki itirazının yapılmadığı işyeri neredeyse yoktur. Bunun yanı sıra bazı işyerlerinde yetki itirazı yapılmış olmasına rağmen fabrika içerisindeki eylem ve mücadele sonucu patronların TİS masasına oturtulması sağlanmaktadır. İşçiler mücadeleleriyle mahkemelere yapılan itirazı geri çektirmekteler. Ancak bu durum her işyeri için maalesef olmamaktadır.
Patronlar işkolu değişikliği yöntemiyle de sendikalaşmanın önüne geçiyorlar. Bu da önemli bir engel değil mi?
İşkolu değişikliği aslında TİS sürecini durdurmuyor. Ancak mahkeme sonucunda mahkeme farklı bir işkolu olduğuna karar verirse, bu durumda TİS hakkı olan sendikanın yetkisi düşer. Mahkeme hangi işkolu kararı verirse, o işkolu ile ilgili sendika örgütlenir. Fakat mahkeme süresi zarfında örgütlü yetkiyi almış sendika TİS yapma hakkına sahiptir; patronla oturup TİS imzalar. 2013 yılından önce, işkolu itirazı yapıldığında mahkeme bitene kadar TİS hakkı işçilerin elinden alınıyordu. 2013’te yapılan değişiklikle mahkeme sürecinde örgütlü işçi sendikası TİS hakkına sahip oldu.
Fakat işkolu değişikliği sendikasızlaştırmanın en önemli kozudur patronların elinde. Şöyle ki, patronlar sendikalaşmayı fark ettiğinde işkolu değişikliğine çok kolay bir şekilde gidiyorlar. Bu konuda yasalar patronlara kolaylık tanımış. İşçiler bir sabah işbaşı yaptıklarında, aynı tezgahta çalıştığı halde, kendilerini farklı işkollarında bulabiliyor. Böylece çoğunluğu sağlamaya yakın yetki aşamasına neredeyse gelmiş sendikal örgütlenme, patronların işkolu değişikliğiyle akamete uğratılıyor. Bugüne dek birçok sendika yetki için Çalışma Bakanlığı’na başvurma hazırlığındayken, işkolu değişikliğiyle karşılaştı, karşılaşıyor. Sonuçta sendikasızlaştırmanın önemli bir aracı olarak işkolu değişikliği varlığını koruyor.
Bu konuda sizin bir çalışmanız oldu mu?
Bu konuda çeşitli toplantılar yapıldı. Raporlar hazırlandı. Bakanlıkla görüşmeler yapıldı. Ancak kanunun değişmesi sağlanamadı henüz. Çünkü bu mesele işçi sınıfı ile sermaye ve devleti arasındaki mücadele sonucuna göre belirleniyor. Bakanlık bunun yerine çözüm olarak ve süreci hızlandırmak için özel istinaf mahkemelerini sundu. Ancak bu durum çözümü sağlamış değil.
Diğer sendikalarla ortak bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Biz kendi konfederasyonumuzu atlayarak başka bir konfederasyonla ya da sendikayla ortak çalışma yürütemeyiz. Bu sorun bütün konfederasyonları yakından ilgilendiriyor. Özel olarak da özel sektörde örgütlü sendikaları ilgilendiriyor. Kamuda örgütlü yetki sahibi sendikalar bu sorunla pek karşılaşmıyorlar. Bu nedenle Türk-İş rahatsız olmasına rağmen müdahale etmiyor. Çünkü ağırlıklı olarak kamuda örgütlüler. DİSK’in diğer konfederasyonlarla bu konuyla ilgili bir çalışması olup olmadığını bilmiyorum.
12 Eylül Anayasası ve bu anayasanın getirdiği iş kanunu dururken örgütlenmede yol almak nasıl mümkün olur?
Sendikal örgütlenmenin önündeki en temel sorun yasalar; yasaların işçi sınıfını kontrol etme amaçlı olmaları. Ancak bütün sorunu yasalara atarak da çözemeyiz. Aktif örgütlenme çabası içerisinde olan sendikaların sayısı da oldukça az. Bu nedenle yasaları değiştirme mücadelesi sınırlı oluyor.
Sendikal hareketin küçük istisnalar dışında devletin ve sermayenin organları haline gelmiş olması, yasaları değiştirme mücadelesini zayıflatıyor. Yasalar fiili aktif mücadeleyle değiştirilir. İşçi sınıfı fiili aktif mücadele hattını seçmek zorunda. Fiili mücadele yoluyla 12 Eylül Anayasası ve kanunları değiştirilir. Örgütlenmenin önünde en önemli engeller de kalkmış olur.