Adı Zeren… Üniversite öğrencisi… Babası “kızımı ilk defa devlete emanet ettim, devlet onu 20 gün koruyamadı” diyor. Zeren asansörde öldü… 22 yaşında kaldı…
Aydın, Adnan Menderes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 4. sınıf öğrencisiydi Zeren Ertaş. Efeler ilçesindeki KYK Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda kalıyordu. Yurttaki iki asansörden biri zaten bozuk ve kullanım dışıydı. Diğerini kullanıyordu öğrenciler. Kullanılan asansörün de sıkça arıza yaptığını, içinde mahsur kaldıklarını, bakım ve tamir için kimsenin gelmediğini anlatıyorlar. Bir öğrenci, “tamir için gelen olduğunda, ‘erkek görevli binaya girecek’ diye önden anons yaparlar, böyle bir anons hiç duymadık” diyor. Yaşananın bir kaza olmadığını, göz göre göre gelen bir cinayet olduğunu en iyi ifade eden sözler oluyor bunlar.
Aydın Valisi, yurt müdürü, utanmadan öğrencileri suçlayan açıklamalar yapıyorlar. “15 kişilik asansöre 16 kişi binmişler” diyor biri; oysa asansörler, belirtilenin iki katı ağırlık taşımaya uygun olarak inşa edilirler. Bir diğeri, akşam eylem yapan öğrencilerin yanına gelip “korkuyorsanız binmeyin” diye bağırıyor pervasızca ve alay edercesine. Vali “21 Eylül’de asansörün bakımı yapılmış” diyor; oysa öğrenciler aylardır sorunun devam ettiğini söylüyorlar; demek ki asansörün yanına bile yaklaşmadan, kağıt üzerinde sahte evrak düzenlemişler.
Cinayetin ardından yurdun önünde toplanan öğrencileri önce baskı kurarak, bağırıp çağırarak sindirmek istediler. Ancak öfke dalga dalga yayıldı. Öyle ki yurt önünde toplanan öğrenciler, müdürün kaçma niyetini farkederek “yurt bahçesine araç girmeyecek” diye meydan okudular. Bu defa polis girdi devreye. Bazı yurtlarda öğrencilerin dışarı çıkması doğrudan polis tarafından engellendi; Aydın kent merkezinde toplanıp yürümek isteyen öğrenciler ise polis barikatıyla karşılaştıkları için oturma eylemine geçtiler. Diğer şehirlerdeki eylemlerle birlikte, öfke daha da büyüdü. ODTÜ, Boğaziçi gibi birçok üniversitede, birçok öğrenci yurdunda eylemler yapıldı. Bu eylemlerde “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Katil KYK”, “Ölmek değil, barınmak istiyoruz” gibi sloganlar atıldı.
Öğrencileri yatıştırmayı da, korkutmayı başaramadı devlet. Üstelik,Zeren’in babasını da ikna edemediler. Devlet protokolü olarak gelip babanın ağzından “devletimiz sağolsun” sözü almaya çalışan bürokratlar “devlete güvenimi kaybettim, devlet benim çocuğumu koruyamadı” sözleri ile duvara çarptılar. Tepkilerin bu kadar büyümesi üzerine, göstermelik olarak yurt müdürü görevden alındı. Ama asıl sorumlulara dokunulmadı.
Devlet, katliamların ortağıdır
İşçi ve emekçi kesimlerin yaşadığı bütün katliamlarda, devlet suç ortağıdır. Torunlar inşaatta işçiler asansörde öldüklerinde, Çorlu tren katliamında, Soma madenci katliamında, Maraş-Hatay depreminde devletin sorumluluğu net ve açıktır. Sadece ve sadece “denetim” görevinin özel sektöre devredilmesi ve “denetimin denetlenmemesi” nedeniyle, yüzlerce, binlerce, onbinlerce insan hayatını kaybetmektedir.
Mesela KYK yurtlarındaki asansörlerin denetimi ve bakımı, TMMOB tarafından “kar amacı gütmeyen” biçimde yapılmaktayken, bu işin özel sektöre devredilmesi cinayetin hazırlığıdır. Rant hesapları dendiğinde ilk akla gelen AKP’dir elbette. Ancak kapitalist patronlarla ilişkiler sözkonusu olduğunda, düzen partilerinin birbirinden farkı yoktur. Güzelhisar yurdundaki bakım-denetim görevini TMMOB Makine Mühendisleri Odası’ndan alarak özel bir şirkete devreden kurum, CHP’li Efeler Belediyesi’dir mesela. Denetimin ayrı, bakımın ayrı şirketler tarafından yapılması ise, böylesi bir cinayette ortada “sorumlu” bile olmamasını sağlıyordu.
Hayat hakkımız gaspediliyor
Zeren’in ardından, yurtlardaki asansör sorununun boyutu daha fazla ortaya çıktı. KYK yurtlarından peşpeşe arıza yapan, yere çakılan asansör haberleri duymaya başladık. Bütün öğrenci yurtlarında asansörlerin denetimsiz ve güvensiz olduğu böylece ortaya çıktı.
Kar hırsının gözleri döndürdüğü, daha fazla kar elde etmek için insanların açlığa mahkum edildiği, hayatların hiçe sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Gencecik fidanlar, kapitalizmin kar hırsı karşısında birer birer kırılıyorlar. Kimisi asansörde can veriyor; kimisi parasızlık yüzünden okuyamaz hale geldiği okulun yemekhanesinin önünde canına kıyıyor; kimisi öğrenci yurdunda kendi canından vazgeçiyor.
Çünkü bu sistem gençlere sadece açlık, yoksulluk, işsizlik ve geleceksizlik vadediyor. Böylesi bir karanlık içinde yaşamak katlanılamayacak kadar ağır geldiğinde, yaşamdan vazgeçiliyor. Yandaşlara hortumla para akıtan, saraydaki müthiş lüks ve savurganlığı savunan devlet, öğrencileri aç ve yurtsuz bırakıyor.
Umutsuzluğa kapılmanın faydası yok. Çaresizlikle beklemenin getireceği bir çözüm yok. Çözüm kendi ellerimizde, kendi bilincimizde, kendi eylem gücümüzde! Yaşama hakkımızı savunmak için harekete geçmeliyiz!