Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun Gösterge Değerleri Raporu’na göre geçtiğimiz iki yılda 728 binin üzerinde öğrenci üniversiteyi bıraktı. Okudukları üniversiteleri bırakan öğrencilerin sayısı ülkedeki 50 ilin nüfusunu geçti. Rapora göre en çok terk etme büyük şehirlerde yaşandı. 2022 yılında en çok üniversite terki 12 bin 121 öğrenciyle Ege Üniversitesi’nde yaşandı. Son iki yılda sadece İstanbul Üniversitesi’ni bırakan öğrenci sayısı 23 bine yaklaştı.
Öğrenciler artık büyük şehirlerdeki üniversiteleri tercih etmiyor, tercih ettiklerindeyse devletin yeterli yurt imkanı sağlamaması ve onları tarikat yurtlarına terk etmesi, kiraların pahalılığı, geçim şartlarının zorluğu gibi sebeplerle üniversiteyi bırakıp memleketlerine dönmek ya da iş hayatına atılmak zorunda kalıyorlar. Devlet işçi ve emekçi çocuklarına, gençlerimize okuma imkanı sağlayamıyor.
Tarikat yurtlarına itilen gençler türlü baskılarla baş etmek zorunda. Bu baskıları kaldıramayanlar intihar ediyor. Hasbelkader devlet yurduna yerleşebilmiş öğrenciler ise, her gün ölümle burun buruna geliyor. Neredeyse her hafta yurtlarda asansör düşmesi, zehirlenme vakaları yaşanıyor. Mevcut ekonomik kriz gençlerin arkadaşlarıyla sosyalleşmesini, bağ kurmasını, yalnız olmadığını fark etmesini ve eğitime odaklanmasını da engelliyor. Üniversite öğrencisi intiharları günden güne artıyor. Gençler devlet eliyle katlediliyor.
İşçi ve emekçilere olduğu gibi gençlere de insanca bir yaşam imkanı sunulmuyor. Bu koşullarda kolay yoldan para kazanma yollarına sapılıyor. Gençler arasında internet üzerinden kumar oynama, fuhuş, uyuşturucu gibi yozlaşmalar hiç olmadığı kadar artmış durumda. Bir nesil yok oluyor.
Üniversite okurken sunulmayan imkanlar mezun olunca hiç bulunamıyor. Açlık, yoksulluk, asgari ücretle çalışma, üniversiteden mezun olanları bekliyor. Kapitalizm insanlara asgari bir yaşam, yozlaşma, kölelik vadediyor.
İnsanca bir yaşamın ancak ve ancak sosyalizmde mümkün olduğunu biliyoruz. Çünkü sosyalizmde öncelikli olan insandır; insanın, insanlık onuruna yakışır bir yaşam sürmesidir. Eğitimli, nitelikli, onurlu, namuslu, dürüst, burjuvazinin temsil ettiği her türlü yozlaşmayı aşmış yeni insandır, sosyalizmin insanı…
Yeni insanı yaratmanın sacayaklarından biri de eğitimdir. Kapitalizmin sunduğu eğitim, üniversitelerde gençleri öğüten, barınma imkanı bile sunamayan niteliksiz eğitimdir. Sosyalizmde ise üniversite eğitimi yaşadığımızın tam tersidir.
Ekim Devrimi sonrasında Bolşevikler iktidara geldiğinde Rus İmparatorluğu’ndan kalan 12 üniversite vardı ve istisnai haller dışında işçiler, köylüler bu üniversitelere giriş kapısı olan liselere bile alınmıyorlardı. Ekim Devrimi’nin ardından temel ve yüksek eğitimin kapıları emekçi çocuklarına açıldı. Ücretsiz, anadilde, karma ve laik eğitim ilkesi benimsendi. Bütün köylü ve işçi çocuklarına yüksek öğretim için olanak yaratıldı. 1918’de yüksek öğretim kurumlarına girişte alınan bütün harçların iptal edildiği ve 1918-1919 öğretim yılında önceden ödenmiş harçlar varsa bunların da iade edileceği açıklandı. İç savaş sürerken bile yüksek öğretim kurumları açmaya, üstelik de çarlık döneminde hiç önemsenmeyen yerlerde açmaya çabaladılar. Ancak yapılan, kapitalizmde olduğu gibi yalandan bir üniversite seferberliği değildi. Bu yüksek eğitim kurumlarının çoğunluğunu teknik ve mesleki okullar oluşturuyordu. Mevcut şartlarda sanayide gelişmeye ve bu alanlarda meslek elemanına ihtiyaç vardı, bu da nitelikli eğitimi gerektiriyordu. Kapitalist ülkelerde verilen üniversite eğitimi bu meslek okullarından mezun olan ileri işçilerin teknik bilgisine denk olmuyordu bile.
Bunların yanında yüksek öğretim parasızdı. İstisnasız her öğrenciye burs, giyecek için ayrı bir burs ve barınma imkanı sağlanıyordu. Ders kitapları ücretsizdi ve bu kitaplar üniversite kütüphanesinden öğrenciye verilirdi, öğrenciler sene sonunda bu kitapları kütüphaneye teslim eder ve gelecek senenin kitaplarını alırlardı. Sovyetlerde 1936 yılında öğrencilerin %85’i devletten aldıkları burs ile hayatlarını idame ettiriyorlardı ve öğrencilikten başka bir işle meşgul olmuyorlardı.
Yüksek öğrenime üniversitede devam etmek isteyen genç işçi ve köylüler için, işçi fakülteleri vardı. Bu fakültelerde üniversiteye girmek isteyen genç işçi ve köylülere 3 yıl eğitim veriliyordu. İşçi Fakülteleri gündüzlü ve geceli olmak üzere iki çeşitti. Gündüz eğitimine devam edenler başka bir yerde işçi olarak çalışmazlar ve diğer yüksek öğretim kurumlarındaki öğrenciler gibi devletten burs alırlardı. Gece eğitimine devam edenler ise gündüzleri fabrikalarda çalışırlardı.
Sovyetler Birliği’ndeki yüksek öğretime ve bugünkü üniversite eğitimine baktığımızda, sosyalizmin ve kapitalizmin insana bakış açısı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Sosyalizm insanını yaşatmaya, olabileceğinin en iyisi haline getirmeye çalışırken; kapitalizm, üzerinden artı değer üreteceği ve sermayeyi zenginleştirmekten başka bir görevi olmayan ücretli köleler yaratıyor.
Geleceğimizi kurtarmak için, insanca bir yaşam için, insanlığın temsil ettiği bütün nitelik ve erdemlerle donanmış yeni insanı; sosyalizmin insanını yaratmak için kapitalizmi-emperyalizmi ve yerli iş birlikçilerini yenmek zorundayız. Yaşam hakkımız mücadele gücümüz kadardır. Ya biz ve yaşanacak bir gelecek ya da onlar ve halklara vadettikleri ölüm!..