Yoksullaşma ve eğitim

“Yedi çocuğum var. Memlekette iş bulamadığım için kalktık İstanbul’a geldik. Gelmez olaydık. Hepsini okutmak istiyorum, benim yaşadığımı yaşamasınlar istiyorum ama ne çare. Okula kaydetmeye gittim, dünyanın parasını istediler. Ben yiyecek ekmek bulamıyorum. Çöpleri ayıklıyorum, bu evdeki koltukları, battaniyeleri hep çöpten buldum. Ben kaldıramıyorum bunu, düşünmekten hasta oldum, çocuklarım okusun ama nasıl okuyacaklar…”

“Lise öğrencisiyim. Açık öğretimde okuyorum ama. Annem, babam, kardeşlerim, ninem… Zor geçiniyoruz zaten, ben de yük olmamak için tekstilde çalışmaya başladım. Açıktan sınavlara giriyorum. Okulda da bir şey öğrenmiyordum zaten, sınıflar çok kalabalık, bana sıra gelmiyordu. Şimdi paramı da kazanıyorum okuyorum da…”

“Kızım bu sene birinci sınıfa başladı. Ben asgari ücretli çalışanım, eve giren tek gelir o. Kızımı okula kaydettirmeye gittim, 20.000 TL kayıt parası istediler, üstüne de her ay aidat adı altında masraf çıkartıyorlar. ‘Bu yaptığınız yasal değil’ deyince de ‘istersen kayıt yaptırma’ diyorlar. Devlet okulu niye bu kadar para alıyor?”

“Oğlumu bu sene çıraklık okuluna verdim, dersleri iyi değildi, meslek öğrensin en azından. Hem zaten okusa ne olacak, üniversiteye gitse ileride daha kötü. Hem çok masraflı hem de iş bulamayacak bitirince. Eli ekmek tutsun şimdiden, şimdiden kazanıyor da biraz, kendi masrafını çıkartıyor…”

Bu örnekler toplumda yaşanan derin yoksulluğun eğitime nasıl yansıdığının birkaç örneği sadece. Bu örnekler gibi yüz binlercesi her sene yaşanmaya devam ediyor.

İlkokul, ortaokul, lise eğitimi alan öğrenciler ve onların aileleri için ayrı sorunlar ortaya çıkıyor.

Yeterli atamanın yapılmaması yüzünden boş geçen dersler, gerici eğitim müfredatının yarattığı niteliksiz eğitim, okul kantinlerinin pahalılığı, yemek verilmeyen okullar, yeterli hijyen koşullarını sağlamayan okullar gibi sorunlar çocuklarımızı olumsuz etkiliyor. Bağış adı altında velilerden alınan, özel okul ücretleriyle yarışan paralar, yüksek meblağlı kayıt paraları, her ay istenen ardı arkası kesilmeyen aidatlar, yemek ücretleri de velilerin belini büküyor; ancak özel okul ücretleri de göz önünde bulundurulduğunda çocuklar yine devlet okullarına yazdırılıyor.

Kamusal eğitimin terk edilmesinin sorunlarını yaşamaya devam ediyoruz. “Zorunlu ve parasız eğitim” diye tanımlanan eğitim modeli, çocuklarımızın her türlü eğitim ihtiyacının devlet tarafından karşılanması anlamına gelir. Ancak devlet, çocuklarımıza nitelikli eğitim, bir öğün yemek, temiz su, güvenli ulaşım imkanı, hijyen şartlarını sağlayan okullar, güvenli bir gelecek sunamıyor.

Eğitime erişemeyen çocuklar okulu terk ediyor. Yoksul aileler çocuklarını MESEM’lere gönderiyor, devlet eliyle çocuk işçilik meşru hale getiriliyor, patronlara çocuk sömürüsü yolu açılıyor. Geçtiğimiz sene 12 çocuk MESEM yüzünden hayatını kaybetti, hepsi de yoksul ailelerin çocuklarıydı. Çocukları korumakla görevli olan bakanlık, yoksul ailelerin çocuklarını ölüme gönderiyor.

Eğitim-Sen’in yayınladığı durum raporuna göre okullara 20 senedir yardımcı hizmetli personel alınmıyor. Kısmen yurtlarda yetim olarak büyüyen çocuklardan temizlikçi unvanında kişiler alınıyor, onların da sayıları çok az. Haftada sadece iki gün temizlenen okullar olduğunu duyuyoruz, görüyoruz. Başta çocuklar olmak üzere toplumun tamamına salgın hastalıkların yayılmasına yol açılıyor.

Okullardaki tuvaletlerden su içerek karnını doyurmaya çalışan yüzde yirmilik bir kesim olduğu söyleniyor. Devlet çocuklara temiz su ve en az bir öğün yemek sağlamak zorundadır.

Eğitim maliyetleri ise velileri çocuklarını MESEM’e göndermeye yöneltiyor. Belli bir kademeden sonra okula göndermemek ya da açık öğretime kaydını yaptırıp bir yerde işe sokmak, hiç olmadığı kadar yaygınlaşıyor. Bir toplumun geleceği devlet eliyle yok ediliyor. Geleceksizlik, umutsuzluk günden güne yayılıyor.

Hatta son zamanlarda “ev genci” diye bir kavram bile hayatımıza girdi. Özellikle liseyi bitiren gençler ne üniversiteye devam ediyor ne de çalışıyorlar. Ailelerine bağımlı bir halde yaşamaya devam ediyorlar. İş bulamıyorlar, buldukları işlerdeki ağır sömürü koşulları ile başedemiyorlar, okumanın bu tabloyu değiştireceğine, kendilerine bir gelecek sağlayacağına güvenmiyorlar.

Geleceğimizi kurtarmak, çocuklarımıza insanlık onuruna yakışır bir hayat sunmak için bu düzeni yıkmalıyız.

Bunlara da bakabilirsiniz

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …

Ser verip sır vermeyen yiğit: İSMAİL GÖKHAN EDGE

İsmail Gökhan Edge, Diyarbakır işkencehanelerinde sır vermedi, ser verdi. O, 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. İzmir …