Türkiye’de “başkanlık sistemi” olmaz

Ülkemizde başkanlık sistemi, ortalama 5-10 yılda bir tartışmaya açılır, ama hiçbir zaman hayata geçirilmez. Çünkü Türkiye gibi ülkelerde, başkanlık sistemi hayata geçmez. Bunu önceki sayılarımızda da yazmıştık.

Başkanlık sistemi, diğer detaylar bir yana, gücün tek elde toplanmasıyla tanımlanmaktadır. Bunu başarmak için, sözkonusu ülkede, iktidarın gerçek sahibi olan burjuvazinin kendi iç çelişkilerinin çok derin ve uzlaşmaz olmaması temel koşuldur. Mesela ABD’de burjuvazinin iç çelişkileri zaman zaman derinleşse de, uzlaşmaz değildir. Bu nedenle, Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler’in kazanması, ülke politikalarında temel değişiklikler yaratmaz. Bush’un başlattığı Ortadoğu savaşının, Obama döneminde ton farkıyla sürdürülmesi gibi. Keza tek bir emperyaliste bağımlı ülkelerde de başkanlık sistemi uygulanabilmektedir.

Türkiye gibi, farklı emperyalistlere bağımlı, (ABD’nin, Rusya’nın, AB’nin ve hatta Çin’in Türkiye üzerinde etkili kolları vardır) farklı dönemlerde farklı emperyalistlerin çıkarlarının öne geçtiği, bununla bağlantılı olarak farklı emperyalistlerin işbirlikçilerinin çelişkilerinin de şiddetli olduğu ülkelerde, hiçbir emperyalist, devletin tüm kurumlarının tek elde toplanmasını istemez. Bir emperyalist, hükümet partisini ele geçirdiyse bir diğeri orduya hükmetmeye çalışır; biri Yargıtay’da etkiliyse, diğeri Danıştay’ı bağlar vb. Hatta emperyalistlerin (ve işbirlikçilerinin) etki düzeyinin bu kadar farklı olması, hükümetin bile genel olarak parçalı olmasını zorunlu kılar.

Türkiye tarihinde, çok partili döneme geçilmesinden itibaren, ülke yönetiminin genel olarak koalisyonlarla, üstelik de “zıt partilerin” koalisyonuyla (mesela ’70’lerde Ecevit-Erbakan koalisyonu, ’90’larda Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonu vb) sürmesinin nedeni de budur. Tek parti hükümetinin olduğu dönemlerde ise, partinin kendisi bir koalisyondur ve farklı emperyalistlerin işbirlikçilerinin temsilcisidir. AKP dönemini de böyle okumak gerekir.

Zaman zaman başkanlık tartışmalarının yapılması ise, bir emperyalistin (genellikle ABD’nin) kendisini daha güçlü hissetmeye başlamasıyla birlikte gündeme gelmektedir. Ve her seferinde, başkanlığa “bir adım kala”, farklı bir emperyalistin ağırlığını koymasıyla, bu tartışma gündemden düşmektedir. ’90’lı yıllar ve 2000’ler bunun örnekleriyle doludur.

Bu defa farklı olan, başkanlık tartışmasını açan ABD’nin “başkan adayı” olan kişiye güvensizleşmesi, kontrolden çıktığını, kitleler nezdinde yıprandığını, kitle desteğini kaybettiğini düşünmesinden ibarettir. Erdoğan, ABD ile olan “Suriye’deki savaş ortaklığı”na dayanarak başkanlık konusuna yüklenmiş, yine ABD’nin desteğini çekmesinden dolayı, seçimlerin yenileni olarak başkanlık umudunu da kaybetmiştir. Ve bu durum, seçim sonuçlarıyla bağlantılı değildir.

 

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …