Emeklilerin Enflasyonla ‘İmtihan’ı…! 

Enflasyon rakamları, TÜİK’in “düzeltmeleri”ne rağmen oldukça yüksek seyredince, asgari ücretin yanısıra emeklilere Temmuz ayında ne kadar zam yapılacağı tartışma konusu oldu. Ve elbette, beklenenin çok altında bir zam ile emekliler yine açlığa mahkum edildiler. Konuyla ilgili olarak Emekliler Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Mahinur Şahbaz’ın dergimiz için hazırladığı yazıyı yayınlıyoruz. 

“Sorunlar onları yaratan düşünce düzleminde kalarak çözülemez” 

Bir kez daha “emekli aylıklarına temmuz zammı dönemi”ni geride bırakırken biz emekliler mevcut durumumuzu doğru ve gerçeğe uygun tespit ederek sorunlarımızın çözümü için adım atmalıyız. Aksi görüldüğü gibi günü kurtarmaya bile yetmiyor! Geleceğe dair ne yapacağımız kadar geçmişle nasıl yüzleşeceğimiz de gündemimizde olmalı. Hakikatlerle ilişkilerimizdeki sorunları tüketmeliyiz.

Sosyal Güvenlik Kurumunun son verilerine göre emekli sayımız 13 milyon 644 bin 30’dur. Altı milyon hanede en az bir-iki emekli yaşlı insanımız var. Emeklinin yaşlının ekonomik sağlık bakım hizmeti ve sosyal sorunları otuz milyona yakın insanı etkiliyor. Sorunlarımız küçümsenemeyecek boyutta ve toplumsal sorunlardır.

Güvencesizliğin, yoksulluğun boyutu her geçen gün artıyor. 2000 yılından bu yana emekli aylıklarının hesaplama ve güncelleme yönteminin değiştirilerek altı ayda bir enflasyon oranında artışa bağlanması yönteminin kendisi sorun, enflasyon hesaplama yöntemi de başlı başına bir sorun. Ama ısrarla sözde Sosyal Güvenlik Reformu’nun ürünü olan bu uygulamaya devam ediliyor. Günlerce çözüm olacakmış gibi propagandası yapılıyor, rıza üretiliyor, umut tacirliği yapılıyor. Sonuçta aylıklar açlık sınırını geçemiyor.

Emeklilerin sorunu sadece aylıklara kapitalist matematik hesabını bile şaşırtan “yerli-milli” enflasyon oranında altı ayda bir zam yapılması değildir. Ama bu algı hakim kılınmaya çalışılıyor ve bu gerçeklerin üzeri örtüyor. Çözülmeyen ötelenen sorunlar da devasa boyutlara ulaşıyor yaşama hakkımızı tehdit ediyor. Bu politik tutum, gidişattan beslenen iktidarın çekim alanında olanların, kapitalist sistemle sorunu olmayanların tutumudur. Bizler bunun farkındayız ve fark edilmesi için çalışıyoruz.

Hatırlayalım! 1994 yılında IMF ile Hükümet arasında imzalanan kredi anlaşmasının şartlarını yerine getirmek için 1999’da başlatılan ve 1 Ekim 2008’de Sosyal Güvenlik Reformu olarak adı konan süreçte; sistem “emeklilik” ve “sağlık” olarak ayrıldı. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla özelleştirilen ticarileştirilen sağlık hizmetleri emeklilerin ücretsiz erişilebilir sağlık hizmeti hakkını yok etti. Kamu Emekliliği statüsü güvencesiz kuralsız ve esnek hale getirilerek, yerine; cari açık kapatma ve sermaye biriktirme aracı olarak kullanılan BES ikame edildi. Emekli primleri fona devredilerek uluslararası sermayenin kullanımına sunuldu. Devlet desteği çekildi, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun finansmanı çalışanların ve emeklilerin üzerinden sağlanır hale getirildi.

Kapitalizmin temel ilkesi, kar özelleştirilirken, maliyet ve riskler toplumsallaştırılır. Emekli aylıklarının bağlanma oranları ve hesaplama yöntemleri değiştirildi. 1978’den bu yana uygulanan katsayı gösterge yöntemi 1994’de kaldırıldı 3600 gösterge sorunu çıkarıldı. Emekli hakkı sahiplerinin aylıkları kesildi, hakları kısıtlandı. Dul ve yetimler muhtaç hale getirildi. Kuşaklararası dayanışma yok edildi. Aynı gün ve prim ödemesine rağmen 2000 öncesi ve sonrası diye üç ayrı döneme ayrılarak yapılan hesaplar, emekli aylıkları ve ikramiyeleri arasında eşitsizliğe neden oldu. SGK bürokratlarının çözüm diye uydurdukları “intibak yasası” oyunu oynandı ve oyuna devam ediliyor. Emekliler, aylıklarında yapılan haksız kesintileri almak istediklerinde hukuki yolların önü kesiliyor. Beklenti içine sokuluyor, çaresizliğe sürükleniyor, umutları tüketiliyor. Hukuk geriye doğru işletilerek, emekli olma hakkı kazananlara “yaşınız dolmadı” denerek emekli aylığı bağlanmıyor bekletiliyor. Emekliler yükseltilen yaşa takılıyor. Sayıları on milyonu aşan çalışan mağdur edilerek EYT sorunu yaşatılıyor.

2020 yılında garantili projelere sadece kur farkı olarak yapılan ödemeler 143 milyar lira olmuş. Bu 2014 yılından beri ödenen kur farkı. O zaman 18 milyar 434 milyon $ tutuyordu. ($ 7.79 lira iken) O günlerde yıllık 28 milyar maliyeti olduğu belirtilen ve “para yok” denilen, sayıları bir buçuk milyon olan EYT’lilerin emeklilikleri sağlanıp beş yıl boyunca aylıklarını ödemek mümkündü.

Emeklilere 2007 yılından bu yana Milli Gelirden, ülkenin büyüme hızından pay verilmiyor. Emekli aylıkları güncellenmiyor. Sekiz tane yap-işlet-devret modeliyle yapılan projelerin maliyeti 22 milyar $ tutuyor. Onlara 59 milyar $ ödenecekmiş. 37 milyar $ bu şirketlere verilen garantilerin maliyeti. Bu örneklerden hiç zorlanmadan yüzlerce sayılabilir. Yurt içi yurt dışı yerleşik milyoner sayısı sürekli artıyor. Şirketler yüzde iki yüz kar açıklıyorlar. Sorunlarımız iktidarların tercihlerinden kaynaklıdır, politiktir.

Dün olduğu gibi bugün de öngörüden yoksun, gerçeklere dayanmayan ekonomik sosyal politikalar ve tutturulamayan ekonomik hedeflerle yaratılan krizler toplumsal ilişkileri her boyutuyla derinden sarsmaya devam ediyor. Açlık düzeyine taşınan yoksulluk, yaşatılan sefalet toplumsal ilişkileri bozuyor, yıkıma neden oluyor. Barınmadan eğitime sağlığa, yeme-içmeden giyinmeye kadar yaşamsal her şey yerle yeksan olmuş durumda. Nüfusun yüzde onluk kesimine hayat hiç pahalı değil, enflasyon, döviz kuru sorunu olmadığı gibi krizlerden besleniyorlar.

Emekliler, yaşamak için iş bulursa çalışıyor. Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusun istihdama katılma oranı yüzde 12, AB’de bu oran yüzde 4’tür. Bu Türkiye’nin kamusal hizmetler ve sosyal politika ve yardımlar aracılığıyla kendi yaşlılarına emeklilerine yeterince kaynak aktarmadığını gösteriyor. İstihdama katılan yüzde 60 da toplumda en az kazanan yüzde 25’lik dilimin içindedir. Bu da güvencesiz, yoksul, sefalet içinde bir yaşamın ifadesidir.

Yaşadıklarımızı geçim sıkıntısı olarak görmek, sıkıntı geçer algısıyla kabul etmeyi, geçmesini beklemeyi, katlanmayı ve mucize beklemeyi gerektiren bir şey oluyor. Böyle düşüncelerle, tatmin olduğumuz bu hayatı yeniden üretiyoruz, çarklar dönmeye devam ediyor. Kısa vadelerle günlük yaşam tatmini vaat eden, bizi sömürürken ezerken bile bize değer veriyormuş gibi pohpohlayan, kendi yaşamımızı ülke yönetimini biz belirliyormuşuz hissini veren bir çarkın içinde çarkın dişlilerini kırmak aklımıza gelmiyor.

Düşünce biçimimizi değiştirmeliyiz. Tarihin ve yaşamın kendi hayatımızdan başka bir şey olduğunu hatırlayalım! Bugüne kadar insan hakları, demokrasi, işçi hakları, emekli hakları birilerinin lütfuyla değil mücadeleyle şekillenmiştir. Gidişatı değiştirmek adına yapılan köklü mücadelelerle hak ve özgürlükler kazanıldı. Mücadeleler durağanlaştığında kazanılmış hakları birer birer ezerek sömürerek yok ettiler.

İktidarı kendilerinin aracı olarak kullananların en büyük korkusu, yeni bir fikir, bir hayal etrafında birlikte örgütlenerek kenetlenip gidişatı değiştirmek için hareket edilmesidir.

Emeklilerin birlikte “bizim için başka bir emeklilik yaşamı mümkün” demek yerine, birey olarak kendi dünyasını başkalaştırmaya yönelmesi. Bütünün paylaşılması yerine herkesin kendi hikayesini paylaşma derdine düşmesi! Acıların ortaklaştırılmayıp ortak bir umudun içinde bütünleştirilmemesi sebebiyle sorunlara çözüm üretilemiyor.

Emeklilerin hakları, hukuku büyük bir tahribat görürken, Sosyal Güvenlik Kurumu bütünüyle yıkıma giderken. Yine ülkede kamu hizmetleri bütünüyle yok edilirken, topluma verilmiş taahhütlerden sözlerden vazgeçilmişken! Şunu bunu bahane etmek, senin emekli-benim emekli sizinki-bizimki demek! Senin-benim tabanım demek, bunun üzerinden tutum belirlemek. Öğrenilmiş çaresizliğe teslim olmaktır. Bunu kabul etmek, buna göre tutum almak “ben mecbur” mevcut ezbere teslim olmuşum demektir. Biz henüz demokrat olamadık demektir!

Emeklilerin içinde bulunduğu durum tüm ezberleri bozmayı gerektiriyor. Ezber bozmazsak, mevcut yapılar ezberini bozmazsa! emeklilerin içinde bulunduğu durumdan çıkması teknik olarak mümkün değildir.

Yöneticiler bunları görmüyorlarsa; mevcut durumu değiştirecek, emeklilerin içinde bulundukları durumdan kurtarmanın önünü açacak çalışmalar yapmıyorlarsa buna ikna olmuyorlarsa oturdukları yerlere yabancılaşmışlardır. Böyle bir dönemde emekli üyelerine bunu anlatamıyorlarsa emeklilerin değil kimin örgütü olduklarını düşünsünler. Emeklilerin insanca onurlu bir yaşam mücadelesinin önünü açmamak emeklilerin siyasetini yapmıyorum demektir.

Mahinur Şahbaz

Emekliler Dayanışma Sendikası Genel Başkanı

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …