1 Mayıs iradesiyle MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

51kapak

Tüm dünyada ve ülkemizde 1 Mayıs yine dişe diş bir mücadele ile kutlandı. İşçi ve emekçiler, burjuvazinin saldırı politikalarına karşı alanlara çıktılar, taleplerini haykırdılar. Aylardır devletin çıkarmak istediği iş yasasına karşı direnen ve işçi-öğrenci dayanışmasının en güzel örneklerini sunan Fransa, 1 Mayıs’ta öne çıktı. Bir kez daha yüzbinlerle alanları doldurdular, polisle çatıştılar.

Türkiye’de ise 1 Mayıs’a savaş koşullarında girildi. Bir yandan Kürt illerinde yürütülen vahşi saldırılar, diğer yanda patlatılan bombalar ile kitleler sindirilmeye, evinden çıkmamaya zorlanıyordu. Bir çok yerde “güvenlik” gerekçesiyle mitingler yasaklandı, izin verilen yerlerde ise içi boşaltıldı.

Bütün bunlara rağmen Taksim yasağını tanımayan komünist ve devrimciler, Taksim ve çevresinde saatlerce çatışarak, devrimci bir rüzgar estirmeyi başardılar. Taksim’in 1 Mayıs alanı olduğunu ve engellenemeyeceğini bir kez daha gösterdiler.

* * *

Davutoğlu ve Erdoğan’ın “teşekkürleri”yle onurlandırılan sendikalar, 1 Mayıs’ı şovenizmin bir aracı haline dönüştürdü. Türk-İş Çanakkale’de, Hak-İş Sakarya’da, Memur-Sen Maraş’ta miting yaptı. Seçilen yerler zaten mesajı veriyordu. Bununla da kalmadılar, sanki işçi-emekçi bayramı değil de, İstanbul’un fethi kutlanıyormuş gibi mehter marşı ile açılış yaptılar.

Kendilerine “devrimci-demokrat” diyen sendika ve kitle örgütleri ise, İstanbul-Bakırköy’de toplandı. “Kitlesellik” adına Bakırköy çukurunu savunanlar, alanın yarısını bile dolduramadı. Üç ayrı yerde en sıkı aramadan geçirilen kortejler, devletin “sakıncalı” bulduğu pankart ve dövizleri sokamadı. Buna direnenler gaz bombalı saldırıya maruz kaldılar.

Taksim yasağı gibi, Ankara’da da Kızılay yasağı vardı. Kolej’de gerçekleşen 1 Mayıs mitingine yaklaşık 10 bin kişi katıldı. Son 9 ay içinde üç bomba olayı yaşayan Ankara’da bu önemli bir orandı. İzmir’de eskiye kıyasla bir düşüşten sözedilse de, direnişteki işçilerin varlığı, alandaki coşkuyu arttırdı.

Bu mitinglerde işçiler, kıdem, kiralık işçi ve taşeron saldırısına karşı seslerini yükselttiler. Kamu emekçileri ise, artan sürgün ve soruşturmalara tepkilerini dile getirdi. Ekonomik-demokratik taleplerin yanı sıra laikliğe dönük saldırılara ve savaşa karşı tepkiler de ortaya kondu.

Başta Diyarbakır olmak üzere Kürt illerinde de 1 Mayıs kutlandı. Buralarda savaşa karşıtı talepler öne çıktı. Yanısıra kamu emekçilerine dönük sürgün ve soruşturmalar, artan tutuklamalar protesto edildi.

Sabah saatlerinde Antep’te gerçekleşen bombalı saldırı üzerine, Antep’te 1 Mayıs yasaklandı. Öncesinden Adana, Urfa ve Tarsus’ta aynı gerekçe ile 1 Mayıs gösterileri yasaklanmıştı. Buna rağmen Adana’da emekçiler alanlara çıktı. TOMA’lı ve gaz bombalı saldırıya karşı saatlerce çatıştılar. Kayseri’de ise, 1 Mayıs alanına gelen kitle, hem girişte hem çıkışta polisin gözü önünde sivil faşistlerin saldırısına uğradı. Keza İstanbul’da Nail Mavuş isimli bir emekçi, TOMA’nın altında ezilerek can verdi. Yüzlerce kişi gözaltına alındı, yaralandı, işkence gördü.

Bütün bu saldırılara, yasaklara, engellere rağmen, kitleler 1 Mayıs’ta sokaklara çıktı ve tepkilerini ortaya koydular. Özellikle Taksim Alanı’nın gün boyu zorlanması, 1 Mayıs ruhunu yaşatması bakımından önemliydi. Bakırköy’de toplanan sendika ve partiler bile, “Taksim 1 Mayıs alanıdır” “bir defalığına mahsus buradayız” açıklamaları yapmak zorunda kaldılar.

* * *

Kilis’e artık hergün füze yağıyor. Bugüne dek 20’den fazla kişi can verdi, yüzlercesi yaralandı. Göçebilenler göçtü, çoğu yoksul olan kalanlar ise, füze yağmuru altında can savaşı veriyor ve artık isyan ediyorlar.

Vali ise, halkla dalga geçer gibi, “yerçekimi kanunu”ndan sözediyor! Tek tavsiyesi ise, “abdestli” dolaşmaları! Yani her an ölmeye hazır hale gelmeleri…

IŞİD, füzeleri Türkiye’ye boş yere atmıyor. Bunun, söylendiği gibi Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadele etmesiyle de alakası yok. Çünkü göstermelik birkaç operasyon dışında IŞİD’e karşı herhangi bir müdahaleden söz edilemez. Bu durumda Türkiye’nin Suriye savaşına doğrudan girmek için IŞİD’i kullanması dışında bir ihtimal kalmıyor.

Bilindiği gibi Türkiye, uzunca bir süredir Suriye topraklarında “güvenli bölge” oluşturmak istiyor. Suriyeli sığınmacılar bahane edilerek Suriye’ye girmeyi ve cihatçı çetelere daha rahat yardım etmeyi planlıyorlar. Fakat buna başta ABD olmak üzere emperyalistlerden bir türlü onay alamadılar. Üstelik Suriye’deki Kürtler, Türkiye’nin “kırmızı çizgi” ilan ettiği Fırat’ın Batı’sına geçti ve kantonları birleştirme yolunda mesafe aldı.

Şimdi Türkiye’nin Suriye’ye ulaşacağı tek yer Cerablus kaldı. IŞİD ve cihatçı çetelerin hakimiyetinde olan bu bölge, tam da Kilis’in altında bulunuyor. Oradan atılan füzelerle Türkiye, kendi topraklarının güvenliğini bahane ederek Suriye’nin içine girmeye hazırlanıyor. Hatırlanacaktır; 17-25 Aralık tapelerinde MİT Müsteşarı’nın savaşa girmek için “sallarız birkaç bomba” dediği ortaya çıkmıştı. O gün sözünü ettikleri planı, devreye sokmuş görünüyorlar. Fakat buna rağmen Suriye’nin karışık denklemi içinde Türkiye’ye yer açılır mı bilinmez.

* * *

Türkiye, içine düştüğü krizden içeride-dışarıda savaşı yükselterek çıkmaya çalışıyor. Ancak savaşın varlığı bu krizi daha da derinleştiriyor. Son olarak Davutoğlu’nun Erdoğan tarafından görevinden alınması, “rejim krizi”ne yeni boyutlar eklemiştir. Bu “hükümet darbesi”nin emperyalistlerle de bağı vardır. Bu açıdan önümüzdeki dönem, çok daha çalkantılı günlere gebedir.

Krizi çözecek olan, işçi-emekçi ve ezilen halkların birleşik mücadelesidir. Egemen kliklerin it dalaşından hiç bir beklentiye girmeden, mücadeleyi yükseltmek dışında kurtuluş yoktur.

1 Mayıs’ta gösterilen devrimci irade ve ısrarla kitlelere gitmeli, savaşa ve faşizme karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …