Dinci gerici eğitimdebir adım daha; YENİ MÜFREDAT

turbanli-ogrenci

AKP hükümeti döneminde defalarca değiştirilen müfredat, bir kez daha değiştirilmek isteniyor. Ve her değişiklikte eğitimin dinci-gerici yapısı daha da koyulaşıyor; bilimsel kırıntılar ortadan kaldırılıyor.

Önce hükümet yanlısı Memur-Sen konfederasyonuna bağlı Eğitim Bir-Sen’den böyle bir öneri geldi. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yeni müfredat tablosu ortaya serildi. Bir de güya demokratik bir uygulama yapıyorlarmış gibi, bir ay boyunca internet üzerinden velilerin ve öğrencilerin önerilerine açık olunduğu belirtildi.

Bu “askı süresi”nin ardından, kitapların yazımına 20 Şubat’ta başlanacak. Yeni müfredat 2017-2018 yılında 1’inci, 5’inci ve 9’uncu sınıflardan itibaren okutulacak.

 

Yandaş sendika yolu açıyor

AKP dönemiyle birlikte zorunlu üyelerle şişirilen Eğitim Bir-Sen, bir kez daha eğitim politikalarında hükümetin sözcülüğünü üstlendi. AKP tarafından hazırlanan müfredat, Eğitim Bir-Sen’in müfredata ilişkin raporu ve hükümete önerisi olarak kamuoyuna açıklandı.

Raporda; ortaokul ve lise müfredatlarından İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin çıkarılması, din dersinin İslami ağırlıklı olmak üzere birinci sınıftan itibaren verilmesi isteniyor. Ayrıca Cumhuriyet’in kurulmasından sonra “geçmişle bağı koparmak için alfabenin değiştirildiği”ni söyleyerek, “tekke ve zaviyelerin kapatılması” ve “tevhid-i tedrisat kanunu” ile “eğitim hakkının ihlal” edildiğini iddia ediyorlar.

Bu dinci-gerici güruhların Cumhuriyet döneminin ilerici tüm uygulamalarına düşmanlıkları yeni değil. Fakat artık açıktan saldırıya geçmiş durumdalar. Eğitim-Bir-Sen’in hazırladığı rapor, bu durumu tescilleyen yeni bir belgedir.

Cumhuriyet döneminde atılan adımlar içinde en ilerisinin laiklik ve bu kapsamda eğitim alanında yapılan değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim, olabildiğince dini yargılardan uzaklaşmış, daha bilimsel hale getirilmiş, kız çocuklarına okuma olanakları arttırılmıştır.

Bu durumu hiçbir zaman hazmedemeyen dinci-gericilik, kendini güçlü hissettiği her dönemde bunları budamaya çalıştı. AKP dönemi ise bunun zirve yaptığı bir dönem oldu. Öyle ki, artık tekke ve zaviyelerin artık yasal olarak da açılmasını isteyebiliyorlar. Zaten bunlar fiilen faaliyetlerini sürdürüyor. Keza “Öğrenim Birliği” olan “Tevhi-i Tedrisat Kanunu” da fiilen ortadan kalkmış durumda. Bir çok yerde “medreseler” açıktan faaliyet yürütüyor.

Eğitim Bir-Sen’in önerileri arasında din ve ahlak dersinin birinci sınıftan itibaren verilmesi, Kuran’ın Arapça okutulması da bulunuyor. Ayrıca 15 Temmuz darbe girişiminin ders kitaplarına girmesi isteniyor. 

Nasıl ki, yeni anayasa ile fiili duruma yasal kılıf geçirme çabası içindelerse, eğitim alanında da fiilen yaşama geçirdiklerini “yeni müfredat” ile yasal hale getirmek istiyorlar. Eğitim alanındaki yandaşları Eğitim Bir-Sen ise, her zaman olduğu gibi yolu açıyor; ardından MEB devreye giriyor ve kıvama getirilmiş olan konuları yasalaştırıyor.

 

MEB’in asıl derdi “evrim teorisi”

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, 13 Ocak Cuma günü “yeni müfredat” programını açıkladı. 2023 hedefine göre düzenledikleri müfredatta şu anda okutulan 51 programın değişikliği öngörülüyor.

Bunların içinde ilkokul 1. sınıfta “Hayat Bilgisi” ve ortaöğretimde “Sosyal Bilgiler” derslerinden “Atatürkçülük” konuları çıkarılıyor. Yanı sıra “İnkilap Tarihi” dersinde ‘2. Dünya Savaşı’ konu başlığında Türkiye’nin izlediği dış politika ve İsmet İnönü’nün de çıkarılması var.

Bunların yerine 15 Temmuz darbe girişimi ekleniyor, ayrıca çocukların dini bayramlara katılımı teşvik ediliyor.

Ama asıl bam telini, biyoloji kitaplarından “evrim teorisi”nin çıkarılması oluşturuyor. Lise son sınıf biyoloji dersinin müfredatında yer alan “hayatın başlangıcı ve evrim” ünitesi eğitim programından çıkarılıyor, yerine “canlılar ve çevre” başlıklı bir ünite getiriliyor.

Geçmişten beri dinci-gericiliğin “evrim teorisi”ne düşmanlığı bilinmektedir. Evrimin “yaratılış”a aykırı olmasından hareketle, bu bilimsel teoriyi sadece okul kitaplarından değil, ellerinden gelse yeryüzünden silecekler! Ancak evrim, herkes istese de ortadan kaybolamayacak nesnel bir gerçek. Sadece biyolojide değil, tüm doğa ve insan yaşamında görülen bir olgu.

Dünyanın döndüğünü ilk keşfeden Galile’ye Kilise’nin ölüm cezası vermesi, bu gerçeği nasıl değiştirememişse ve tıpkı Galile’nin söylediği gibi “dünya dönmeye devam ediyor”sa, “evrim teorisi”ni kitaplardan çıkarmak da evrimi ortadan kaldıramaz.

“Evrim teorisi”ni ortaya koyan Darwin’in yaptığı, bu durumun adını koymak, onu kuramlaştırmak oldu. Darwin’den önce de birçok bilim insanın bu yönde tespitleri olmuştur. Ki bunlar arasında İslam bilginleri de bulunmaktadır.

Darwin’den sonra da “evrim teorisi” defalarca kanıtlanmış olduğundan inkar edilemez hale geldi. Onun içindir ki, dünyanın her yerinde bilimsel bir gerçeklik olarak kabul edildi ve her yerde ders kitaplarına girdi.

 

Dinci-gericilik bilim düşmanıdır

Hangi din ve mezhepten olursa olsun, bir bütün olarak dinci-gericilik, her tür bilimsel gelişmeye dolayısıyla insanlığın ilerleyişine düşmandır. Bunu en net “evrim teorisi”ne gösterilen ortak tepkide görebiliyoruz.

Sadece İslamcılar değil, Hıristiyan, Yahudi bütün tek tanrılı dinler, “evrim teorisi”ni yıllarca hedefe çaktı. “Yaratılış”ı inkar anlamına geldiği iddiasıyla Vatikan tarafından yasaklandı. “Yaratılış” akımının başını da ABD’de ortaya çıkan “evanjelizm” mezhebi çekti. Türkiye’de ise, evrim-karşıtı Henry M. Morris ve Duane Gish gibi ABD’li yazarların kitapları çevirilerek, 1980’lerden itibaren bu düşmanlık artmaya başladı. Yani bu bile “ithal”di, ABD menşeliydi.

Aydınlar ve bilim insanları, MEB’in “yeni müfredatı”na ve özellikle de “evrim teorisi”nin çıkarılmasına tepki gösteriyor. “Biyoloji’den evrim çıkarsa geriye posa kalır” diyorlar. Eğitim-Sen de yaptığı açıklamada, bunu bir “skandal” olarak niteledi. Eğitimin “bilimle, gerçeklerle en somut bağını koparmak, her türlü bilim dışı akım ve düşüncenin gelişmesi için geniş bir alan açmak” olduğunu belirttiler.

Eğitimde bilimsellikten uzaklaşıldıkça, ne kadar geriye düşüldüğü somut bir gerçek olarak karşımızdadır. Daha geçen ay OECD’nin hazırladığı raporda (PİSA) AKP’nin işbaşına geldiği günden bu yana, Türkiye’nin 35. sıradan 50. sıraya gerilediğini, yani eğitimde tam 15 sıra düşüldüğünü ortaya koydu.

“Yeni müfredat”la varolan gerileme, daha hızlı biçimde aşağılara çekilecektir. Her ne kadar bunu eğitimin kalitesini yükseltmek için yaptıklarını söylüyorlarsa da, asıl amacın halkı cahil bırakmak, sorgulamayan gençler yaratmak olduğu biliniyor.

 

Demokrasi oyunu

MEB’in 13 Ocak’ta açıkladığı “yeni müfredat”ın internet üzerinden tartışılması 10 Şubat’ta sona eriyor. Eğer ciddi bir tepki yükselmez ise, 10 Şubat sonrası bir-kaç rötuşla uygulamaya geçirecekler.

Şimdi buna “kitle desteği” sağlamak için demokrasicilik oyunu oynuyorlar. Bir yandan da tepkileri ölçüyorlar. Her zaman yaptıkları gibi konuyu ortaya atarak zeminini oluşturmuş, kitleleri buna alıştırmış oluyorlar.

 Oysa müfredat dahil eğitim alanında yapılacak her tür değişiklik, önce eğitim alanında faaliyet yürüten sendikalarla, bilim insanlarıyla, veli ve öğrenci temsilcileriyle görüşülüp, bilimsel kriterlere uygun olarak hazırlanmalıdır. Bu görüşmelerin üzerinden taslak haline getirildikten sonra, kamuoyuna sunulmalı ve onlardan gelen önerilerle son halini almalıdır. Ama tıpkı yeni anayasada yapıldığı gibi önce yandaş kurumlar harekete geçiyor, kitleleri oluşturuyor, sonra resmi kurumlar aracılığıyla yasal hale getiriliyor. Kitleler ise figüran olarak kullanılıyor.

Her alanda süren bu oyuna son verelim! Eğitimin her geçen gün bilimsellikten daha fazla uzaklaşarak, dinci-gerici hale gelmesine artık göz yummayalım! Sözkonusu olan çocuklarımız ve geleceğimizdir. Geleceğimizin karartılmasına daha fazla izin vermeyelim!

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …