Yolsuzluk soruşturmasının başladığı 17 Aralık’tan bu yana, AKP hükümetinin hamleleri sürüyor. Binlerce polisin, savcının görev yerleri değiştiriliyor, davadan el çektiriliyor, HSYK’da yeni düzenlemeler yapılarak tamamen AKP’ye bağımlı hale getirilmeye çalışılıyor vb…
Ama bütün bu hamleler, onu bir süredir girdiği “eğik düzlem”den kurtaramıyor. Aksine düşüşün hızı artıyor. Suriye’ye silah taşıyan TIR’lar, artık eskisi gibi rahat gidemiyor. Son birkaç ay içerisinde Adana-Antep karayolu üzerinde kaç TIR durduldu ve hepsinde de Suriye’ye “insani yardım” adı altında silah taşındığı ortaya çıktı. Devletin silahlı birimleri, MİT, polis, jandarma, birbirine silah çekecek hale gelmiş durumdalar.
Sadece siyasi, askeri olarak değil, ekonomik olarak da kriz yaşanıyor ve bunun içinde çırpındıkça batıyorlar. Son aylarda büyük bir tırmanışa geçen dövizi, ne piyasaya sürdüğü paralar, ne de Merkez Bankası’nın faiz arttırma kararları durduramadı. Türk Lirası sürekili değer kaybediyor, yüzde 30’lara varan devalüasyon ile başta benzin olmak üzere her şeyin fiyatı artıyor.
* * *
Mesele, AKP-Cemaat çatışması ile sınırlı değil. Sistem, bir bütün olarak ve çok yönlü bir kriz içinde. Bunun sonucu olarak tüm kurumlar çatırdıyor, parçalanıyor, birbirine düşüyor. AKP-Cemaat çatışması, bunun bir parçasıdır sadece. Ve buzdağının görünen yüzü…
AKP, yaptığı hamlelerle veya attığı geri adımlarla ömrünü biraz daha uzatma çabasında. Fakat bu çabalar, batmasını durduramayacak. Doğuşu ve büyümesi, nasıl dünyanın ve ülkenin içinde bulunduğu durumdan kaynaklandıysa; bugünkü gerileyişi ve yıkılışı da, 10 yılı aşkın sürede değişen koşullardan dolayı olacak. Hem dünyada ve bölgede, hem de ülkede bu süre içinde çok şey değişti, değişiyor…
En başta işçi ve emekçiler, ezilen halklar “eskisi gibi yönetilmek istemediklerini” haykırıyorlar her yerde. Mısır’da, Tunus’ta 40 yıllık diktatörler yıkıldı. Başta Yunanistan olmak üzere Avrupa’da “krizin faturasını çıkaranlar ödesin” diyerek yüzbinler sokaklara döküldü. ABD’de savaşa ve krize karşı kitlesel eylemler, Wall Street’in işgaline kadar dayandı. vb…
Böyle olunca emperyalistlerin “yeni dünya düzeni” kurulamadan yıkıldı! ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” daha ilk adımlarında darbe aldı ve iflas etti. Irak ve Afganistan işgallerini bile istedikleri gibi sonuçlandırabilmiş değiller. Suriye’de ise Esad rejimiyle uzlaşmak dışında çareleri kalmadı.
Reformistlerin ve liberallerin yaydıkları gibi, her şeyi emperyalistler ve işbirlikçileri belirlemiyor. Aksine dün olduğu gibi bugün de belirleyici olan sınıf mücadelesidir. Masabaşındaki planlar, halkların, işçi ve emekçilerin direnişiyle paramparça olur. Yeni duruma uygun yeni planlar yapmak zorunda kalırlar. Ta ki, nihai-ölümcül darbeleri alana dek…
* * *
İşte AKP için çanların çalması, bu değişen konjonktürdendir. Bunun başına da “Haziran direnişi”ni yazmak gerekir. Ortadoğu’da değişen dengeler, dünya çapında sistemin yaşadığı ekonomik kriz vb. diğer faktörlerdir. Dün AKP’yi işbaşına getiren ABD ve işbirlikçileri, TÜSİAD’ı, Cemaati, bugün karşısına geçtilerse, yeni arayışlar içine girdilerse, başta kitlelerin artan direnişi olmak üzere, değişen dengeler yüzündendir.
Bu koşullarda yerel seçimlere gidiliyor. Esasında defteri dürülmüş olan AKP’yi, seçimle devrilmiş göstermek için… Gerçekte AKP de, diğer partiler de ne seçimle geliyorlar, ne de seçimle gidiyorlar. Son gelişmeler, bunun açık göstergeleridir. Onun içindir ki, kitleleri yeniden seçim aldatmacasına inandırmaya çabalıyorlar. Sandığa sahip çıkmaya ve mutlaka oy kullanmaya çağırıyorlar.
Oysa seçimlere iki ay kadar kısa bir süre kalmış olmasına rağmen, kitlelerin gündemi seçimler değil! AKP’nin yolsuzlukları, Suriye’ye giden TIR’lar, dövizin yükselişi, artan fiyatlar, gerileyen ücretler vb. seçimlerden çok önde geliyor. Ve giderek artan oranda seçimlerin çare olmadığına inanılıyor.
Başta CHP ve BDP olmak üzere reformist kesimlerin çok özel çabaları olmasa, seçimler hatırlanmayacak bile. Ama reformizm, üzerine düşeni büyük bir işgüzarlıkla yerine getiriyor. Çivisi çıkmış düzenin, çıkan çivilerini çakmaya, onu yeniden rayına oturtmaya uğraşıyor. Hem de can siperane bir biçimde…
* * *
Kitleler, sandıktan umudunu kesmeye başlamışsa, sokağa ısınmış ve daha fazla kendi gücüne güveni artmışsa, onları yeniden sandığa yöneltmek; halkı seçimlerle oyalamaya ve bu düzenin bu şekilde sürüp gitmesine yardımcı olmaktır. Bu koşullarda düzene verilecek en büyük destektir aynı zamanda.
Reformizm, devrim itfayecisidir ve her kritik aşamada bu rolü oynamıştır. Ne yazık ki, kendisine devrimci, komünist diyen bazı kesimler de reformizmin etkisi altında, kitleleri sandığa çağırmaktadır. Ne egemen kesimlerin içinde bulunduğu durum, ne de kitlelerin farklılaşan ruh hali, Haziran direnişinin yarattığı bilinç değişimini görmektedirler. Yine eski “taktik”leriyle, düzen partilerinden daha iştahla seçim çalışmalarına başlamış durumdalar.
“Kendi davası için dövüşmeyen / dövüşür başkasının davası için” demiş ozan. AKP-Cemaat çatışmasında taraf olunamayacağı gibi, düzenin kendini meşrulaştırdığı seçim aldatmacasına da alet olunmamalı, devrimin ve sosyalizmin sesini yükseltmeliyiz.