“Yeni sistem”de işçinin adı yok!

24 Haziran seçimlerinin ardından “yeni sistem”e geçildi. Bu “sistem”de sadece meclisin değil, hükümetin de bir önemi kalmadı. Zaten bakan sayısı 16’ya düşürüldü. Bakan yardımcıları bile Erdoğan tarafından atandı. Bakanların meclise ve birbirlerine karşı hiç bir yükümlülüğü yok. Her biri ayrı ayrı Erdoğan’a bağlanmış durumda. Bu haliyle “hükümet” ya da “Bakanlar Kurulu”ndan bahsetmek bile anlamsızlaşıyor.

Ortadan kaldırılan “bakanlık”lardan biri de “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” oldu. Bu bakanlığın görevi “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”na devredildi. Hatırlanacaktır daha önce “Kadın Bakanlığı” AKP döneminde “Aile Bakanlığı”na dönüştürülmüştü. Şimdi Çalışma Bakanlığı da yok edilerek hepsi aynı torbaya atıldı. Yani “yeni sistem”de sadece kadının değil, işçinin ve emeğin de adı yok!

Çalışma Bakanlığı 1945 yılında kurulan bir bakanlıktır. Sonrasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak uzun yıllar varlığını korudu. İşçi-memur tüm çalışanların sorunlarında muhatap alınan en üst kurumdu. 60’lı yıllarda Ecevit’in de başında bulunduğu bu bakanlık, işçi sınıfının yükselen mücadelesi üzerine grev hakkını tanımak zorunda kalmıştı.

Sadece Çalışma Bakanlığı’nı feshetmekle kalmadılar “Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nu da cumhurbaşkanına bağladılar. 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu İş Kanunu’ndan çıkartılarak ilgisiz bir biçimde Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içine alındı. Böylece komisyon hem iş kanunu hem de Çalışma Bakanlığı’nın kapsamı dışına çıkarıldı.

Bunu yaparken de hile yoluna başvurdular. Çünkü normalde kanunla belirlenmiş düzenleme, kararname ile değiştirilemez. Ama “yeni sistem”de kitabına uysa da uymasa da istedikleri değişikliği yapıyorlar. Bunun yasalara, anayasaya aykırı olduğunu söylemenin, bir kıymeti harbiyesi yok. Gücün varsa engel olursun, yoksa en fazla konuşup-yakınıp durursun!

Denilebilir ki, bu değişiklikler olmadan önce işçi ve memurun durumu çok mu iyiydi? Tabi ki değildi. Şimdi bu değişikliklerle işçi ve memurların çalışma koşulları ve ücretlerin tespiti çok daha keyfi biçimde ele alınacak. Fark bu. Sonuçta her şeyi sınıf mücadelesi belirler. Yasaları da değiştirecek olan budur.

Bugün Türkiye’de 19 milyonun üstünde ücretli çalışan var. Bunların 16 milyonu işçi, 3 milyonu memur statüsünde. Yaklaşık 6-7 milyon işçi de asgari ücretle çalışıyor. Yani bu değişiklikler milyonlarca kişiyi ilgilendiriyor. Aileleriyle birlikte saydığımızda, ülkenin üçte ikisini oluşturuyor. Böylesine geniş bir kitleyi doğrudan ilgilendiren yasa değişikliklerin, normalde onları temsil eden kurumlarla görüşülerek, onayları alınarak yapılması gerekir. Ama mesele de burada zaten. Bu devasa kitle önce örgütsüzleştiriliyor, sonra üzerinde istendiği gibi oynanıyor. 16 milyon işçinin sadece 1 milyonu sendikalı! O sendikaların çoğu da işbirlikçi-sarı sendikalar.

Son değişikliklere karşı bir şey yapan sendika oldu mu? En fazla açıklama yapmakla, kınamakla yetindiler. İşçi-memur sendikalarında bürokratlaşmış bu sendikacıları silkeleyip atmak ve sendikaları sınıfın gerçek savunucusu haline getirmek de tabanda örgütlenmekten, mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …