Yerel seçimler yaklaşırken…

pdd-arka-logo-1

Yerel seçimlerin tarihi yaklaştıkça, siyasi partilerin seçim hazırlıkları da yoğunlaştı. Başta büyükşehirler olmak üzere adaylar önemli oranda belirlenmiş durumda. Eskilerin deyimiyle “seçim sathı mahali”ne girilmiş oldu.

Esasında bu “mahal”den bir türlü çıkılamıyor. AKP dönemi kadar sandığın bu kadar sık kurulduğu bir dönem olmamıştır herhalde. Yılda iki kere seçim yapıldığı bile oldu. Ne kadar anti-demokratik uygulama, ne kadar keyfiyet, yasa tanımazlık ve ne kadar hile, usulsüzlük varsa; o kadar çok seçime başvuruyorlar. Seçim sandığı, bütün yaptıklarının üzerini kapatan bir kamuflajtan ibaret. Bu şekilde  rejime sözümona meşruiyet sağlanıyor!

 

Muhalefetin yeni argümanları

AKP’nin seçime neden ihtiyaç duyduğu belli! Peki muhalefet partilerine ne oluyor da, her seçim benzer entrikalarla kaybettikleri halde, cansiparene sandığa koşuyorlar?! Tabi ki, muhalefet partileri girmeden seçim diye bir şey olmaz! Yani seçim oyunun sürmesi için onlara ihtiyaç var!

Muhalefet partileri de görevlerini yerine getiriyor! Her seçim “bu kez kazanacağız” diyerek kitlelere umut pompalıyor. Şimdi de “yerel seçimler farklı”, “krizden dolayı AKP oy kaybedecek” türü argümanlarla, kitlelerin seçimlere karşı oluşan güvensizliğini gidermeye çalışıyorlar.

Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin asıl yüklendikleri nokta, seçimlere katılımı olabildiğince arttırabilmektir. Bu kez işleri daha zor. Önce referandumda, ardından 24 Haziran seçimlerinde “kör gözüm parmağına” yapılan bir dizi hileye rağmen, muhalefetin hiç bir şey yapmaması; dahası seçim güvenliğine dair verdikleri onca sözü unutup seçim gecesi sırra kadem basmaları, çok büyük bir tepki yarattı. Bu tepkiyi giderebilmeleri için önceki seçimlerden daha fazla uğraşmaları, inandırıcı olmaları gerekiyor. Onu da “yerel seçimlerin farkı”, “yerellerin önemi”, “kriz” gibi faktörleri sıralayarak yapıyorlar.

Normal koşullarda ve normal bir seçim ortamında bu faktörler elbette önemli. Ancak uzun bir süredir “normal” koşullarda yaşamıyoruz. Seçimler ise, klasik “burjuva demokrasisi”nin kurallarının dahi geçersiz olduğu bir ortamda yapılıyor. Her seçim, bir öncekinden çok daha büyük hileler ve aldatmacalarla, seçim maskaralığına dönüştü. Bu durum değişmeden, daha doğru ifadeyle bu durumla mücadele etmeden, hiçbir faktör derde derman olmaz.

 

Seçim hilelerine tam gaz

Yerel seçimlere doğru ilerlediğimiz bu günlerde, bugüne dek yapılan onca seçim kuralı değişikliği, anti-demokratik uygulama yetmemiş gibi, yeni atraksiyonlarla karşı karşıyayız.

Önce YSK üyelerinin görev süresi dolduğu halde, 1 yıl daha uzatma kararı aldılar. Oysa varolan yasalar buna imkan tanımıyor. Ancak AKP’ye yasa-masa vız gelir! Bu YSK üyeleri ile bugüne dek pekçok hileyi yaptılar. Öyle ki, “mühürsüz oy”ların ‘geçerli’ kabul edilmesi gibi, bir seçimin “olmazsa olmaz” kurallarını bile çiğnediler. Elbette bu “hizmetlerinin” bir karşılığı olacaktı! Ama daha önemlisi, AKP’nin bu seçimleri de garantiye alması için aynı ekibe ihtiyacı vardı.

Nitekim görev süreleri uzatılan YSK’nın ilk yaptığı iş, “cumhurbaşkanına seçim yasağının olmadığı”nı açıklamak oldu. Oysa artık “partili cumhurbaşkanı” vardı ve seçim propagandasını da cumhurbaşkanı sıfatı ve olanaklarıyla partisi adına yapacaktı. Bu durum yasalara uysa da uymasa da YSK yine üzerine düşeni yerine getiriyordu.

Yetmedi; son görevi TBMM Başkanı olan Binali Yıldırım, AKP’nin İstanbul Büyükşehir adayı olduğu halde, başkanlıktan istifa etmedi. O da tıpkı Erdoğan gibi, “başkan” sıfatıyla seçim çalışması yürütecek. Ve bu koşullarda gerçekleşen bir seçimin, öncekilerden farklı olması umut edilecek!..

Muhalefet partileri bu seçimleri gerçekten kazanmak istiyorlarsa, öncelikle Yıldırım’ın istifa etmesini sağlamalıdırlar. Herhangi bir kamu görevlisi bile, aday olduğu zaman görevinden istifa ederken, TBMM Başkanı’nın istifa etmemesini kabul etmek, baştan havlu atmak demektir. “Anayasaya aykırı” demek dışında hiçbir şey yapmadan, dişe diş bir mücadele yürütmeden seçimlere girmek, yenilgiyi kabullenmektir. Sadece CHP’nin değil, HDP’den ÖDP’ye tüm partilerin, AKP’nin bu aymazlığa bir son vermeleri gerekir. Aksi halde göz göre göre kitlelerin bir kez daha aldatılmasına ortak olurlar.

 

Henüz vakit varken…

Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının “meşru olmadığını” söyledi. Bunun anlamı; gerek referandumun gerekse 24 Haziran seçimlerinin hileli olduğu, dolayısıyla geçersiz oluşuydu.

Fakat ne hikmetse muhalefet partileri, seçim öncesi ve sonuçların açıklandığı sırada bunları görmüyor da, ancak seçimlerin üzerinden aylar geçtikten sonra, o da işlerine geldiği zaman faş ediyorlar! Yani Erdoğan’ın deyimiyle “atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra…”

Cumhurbaşkanı referandumunda “hayır” oylarının yüzde 52 oranında çıktığını, Kılıçdaroğlu yine aylar sonra açıkladı. 24 Haziran seçimlerinden sonra ise ODTÜ’ye hazırlatılan raporu hala açıklamış değiller. Sadece “mükerrer oylar”ın yüzde 5 civarında olduğunu söylediler, raporun gerisini örtbas ettiler.

Sonrasında Bilgisayar Mühendisleri Odası, YSK’nın ıslak imzalı tutanakları ile bilgisayara aktarılan rakamlar arasında bile, yüzde 20 oranında bir oynama yapıldığını açıkladı. Bunu bilimsel olarak ispatlamaya hazır olduklarını ve her partiyle de paylaşacaklarını duyurdu. Ama hiçbir muhalefet partisi, bu verilerle seçimin iptali için mücadele yürütmedi.

Kameraların önünde görevlilerin oyları nasıl mühürlediklerini gördük. Urfa’da CHP’nin müşahitlerinin nasıl yaka-paça atıldıklarını, canlarını zor kurtardıklarını öğrendik. Sadece Urfa’daki oyların iptali ile bile seçim sonuçları değişebilirdi. Fakat bunların hiçbiri yapılmadı…

AKP bu seçimde de kazanmak için her yola başvuracağını ilan ediyor. Ama muhalefet yine mızmızlanmaktan öteye gitmiyor. Gezi’den bu yana tüm seçimlerde sayısız ve sınırsız hile yapıldığı halde, hepsine boyuneğen bir muhalefetin, kazanma hedefi yok demektir.

* * *

Evet, kriz kitleleri bunaltıyor, AKP’nin kitle desteği eriyor. AKP de bunun farkında. Öyle olmasa MHP ile ittifakı sürdürmek için tavizler verir mi? Binali Yıldırım gibi ağır topunu, TBMM Başkanlığı’ndan alıp İstanbul’a aday gösterir mi?

Muhalefetin kazanması için nesnel koşullar uzun süredir uygun durumda. Ancak rüzgar nasıl eserse essin, yelkenleri ona uygun açmazsan ilerleyemezsin, hatta batmaktan kurtulamazsın…

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …