Savaşa ve faşizme karşı eylem birlikleri zorunludur
Kobane’ye IŞİD’in saldırılarıyla birlikte, dayanışma eylemleri de büyüdü. Her devrimci-demokrat kurum, kendi çabasıyla birşeyler yapmaya çalıştı. Bunların birleştirilmesi, daha güçlü bir sesin çıkması, mücadelenin birleşik tarzda yürütülmesi bakımından çok daha önemliydi. Bu doğrultuda DİSK, KESK ve meslek odalarının çağrısı olunca, tereddütsüz katıldık. Daha önce de emperyalist savaşa ve işgale karşı oluşan birliklerin içinde yer almıştık. “Savaşa ve Faşizme Karşı” eylem birliklerinin kurulması, bugünün de ihtiyacıdır ve bu yöndeki çabalarımız bilinmektedir.
Kobane için bu doğrultuda bir çağrı gelince, oranın aktif bileşeni olma düşüncesiyle toplantılara katıldık. Ne var ki, içeriğinden işleyişine kadar doğru bulmadığımız bir tablo ile karşılaştık. Böylesi geniş birliktelikler içinde elbette herşey istenilen gibi olmayacaktır. Bazı konularda esnek davranmak gerektiği açıktır. Ama ilkesel konularda esneme olamaz ve katılan tüm kurumların birbirinin “olmazsa olmaz”larını dikkate alması, birliğin devamı yönünde çaba göstermeyi gerekir. Bugüne dek tüm birlik, platform vb. örgütlülükler böyle oluştu.
Fakat “Kobane Dayanışması”nda itirazlarımızın dikkate alınmaması, ilkesel gördüğümüz noktalarda bile hiçbir değişikliğe gidilmemesi, dahası biz dahil itirazlarını bildiren kurumlara rağmen aynı şekilde devam edilmesi üzerine bileşeni olmaktan çıktık, destekçi olarak kalacağımızı bildirdik. Hem kendi okurlarımızı, hem de devrimci-demokrat kesimleri bilgilendirme sorumluluğu ile bu noktaya neden ve nasıl geldiğimizi kısaca özetlemekte yarar görüyoruz.
* * *
Kobane için biraraya gelişte, ilk sorun isim ve içerik üzerine yaşandı. Sonradan tartışılmak üzere, eylemlerde “Kobane Dayanışması” kullanılmıştı. Ardından bu isimle devam etme kararı alındı. Fakat isim, içerikten bağımsız değildi. Yani oluşan birliktelik, bir bütün olarak emperyalist savaşa mı karşıydı, yoksa sadece Kobane’de yaşanan saldırıya mı? Mücadele hattı, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mı olacaktı, yoksa sadece IŞİD’e karşı mı? Buradan hareketle biz isminin de Kobane ile sınırlı kalmamasını, “Savaşa ve Faşizme Karşı Birlik” gibi daha net bir ifade olmasını istedik. Elbette somut ve acil olan Kobane’ydi ve eylemlerde onun öne çıkması son derece doğaldı. Ama birlikteliğin uzun vadeli olması ve asıl hedefin belirtilmesi bakımından emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı mücadelenin bir biçimde ifade edilmesi gerekiyordu. Bizim dışımızda farklı kurumlardan da bu yönde konuşmalar oldu. Ancak HDP’nin “şu anda öncelik Kobane’dir, isim tartışmasına da girmeye gerek yoktur” sözüyle son nokta konmuş oldu.
“İstanbul Kobane Dayanışması” ismiyle faaliyetlere devam edilecekti. Bunu bir deklarasyon ile kamuyoyuna duyurma görevini de DİSK üstlendi ve metinde “barış” vurgusu yapacaklarını söylediler. Kürt ulusal hareketinin uzun süredir “diyalog” “açılım”, “çözüm süreci” vb. isimler altında sürdürdüğü “barış” politikalarına karşı tutumumuz biliniyor. Böyle bir metinde bu politikayı savunan bir cümlenin yeralmasını doğru bulmadığımızı belirttik. Metin yazıldıktan sonra itirazların iletilmesi istenince, metni bekledik. Metinde “ülkemizde ve bölgede yaşanan gelişmelere karşı barışın tesisi için… mücadele edeceğimizi duyuruyoruz” şeklindeki cümlede “barışın tesisi” ifadesini çıkarmalarını istedik. Ayrıca “ülkemiz bir iç savaşa doğru sokulmakta” diye geçen yerde “gerici bir iç savaş” denmesinin daha doğru olacağını ifade ettik. Çünkü burjuvazi ile proletarya arasındaki savaş da bir “iç savaş”tı ve Lenin’in “emperyalist savaşı iç savaşa çevirelim” şiarı bunun içindi. Birkaç noktada daha yanlış ifadelere işaret edip düzeltilmesini istedik. Bunların içinde asıl üzerinde durduğumuz, “barışın tesisi” sözüydü. Bunun ya tümden çıkarılması veya “savaşın durdurulması”, “barışı sağlamak için emperyalist savaşa karşı birleşelim, savaşalım” gibi ifadelerin kullanılabileceğini belirttik.
Metnin son halinde, bu itirazlara dönük hiç bir değişiklik yapılmadığı gibi, son paragrafına, “talepler karşılanırsa Ortadoğu’ya barış gelir” diye bir cümle eklenmişti. Yani Kobane’ye dönük taleplerin kabulü, Ortadoğu’ya barış gelmesi için yeterli görülüyordu! Sanki IŞİD’in Kobane saldırısı durdurulunca, emperyalist savaş, Ortadoğu’ya dönük planlar sona erecek, bölgeye barış gelecekti!
Dahası, işleyişe dönük olarak da çok ciddi bir yanlışlık sözkonusuydu. Deklarasyonun son hali tüm bileşenler tarafından görülüp onaylanmadan yayınlanmıştı. Deklarasyonun altından imzasını çekmelerini isteyen kurumların isimleri silinmemişti. Biz dahil bazı kurumların değişiklik önerileri dikkate alınmamış, üstelik yeni bir paragraf eklenip daha vahim hale getirilmişti. Bir kez daha hem işleyişe, hem içeriğe dönük eleştirilerimizi dile getirdik. Diğer bileşenlere de sorduk, “bu talepler kabul edilirse, Ortadoğu’ya barış geleceğine inanıyor musunuz” diye. Öyle anlaşılmaması gerektiğini söyleyenler de oldu, “gözümüzden kaçmış” deyip düzeltilmesini isteyen de. Sonuçta son paragraf değiştirildi, ama üst kısımdaki “barışın tesisi” bölümünü çıkarmamak konusunda büyük bir direnç gösterdiler. Özellikle KESK ve EMEP, bu şekilde kalmasında ısrar etti. KESK, “savaşa karşı barışı mutlaka söylemek zorundayız” diyordu. Diğer bileşenlerden “farklı ifade edilebilir” diyenlere de “hayır bizim için ‘barışın tesisi’ ifadesinin mutlaka olması gerekir” diyerek diretti. Ardından HDP de aynı şeyi söyledi.
Bu durumda bileşeni olmaktan çıkacağımızı, destekçi olacağımızı bildirdik. İlkesel olarak yanlış bulduğumuz bir içeriğe ortak olamazdık. Ama bu, Kobane başta olmak üzere savaş karşıtı eylemlere katılmayacağımız anlamına gelmiyordu. Sonrasındaki eylemlere de katıldık.
* * *
Sonuç olarak, emperyalist savaşın tüm şiddetiyle sürdüğü, içte faşist saldırıların arttığı bir dönemde, başta devrimci hareketler olmak üzere geniş bir kesimin savaşa ve faşizme karşı birlikteliğini kuramamış olmak büyük bir eksikliktir. Kobane Dayanışması’nın bileşeni olmak için de çok uğraştık. Ama bugün kendilerinin bile tartıştıkları, bir var, bir yok dedikleri “çözüm süreci”ni, “barışın tesisi” şeklinde geçirebilmek için herşeyi yaptılar.
Zaten HDP bileşenlerinin çoğu ‘çözüm süreci’ni sözlü-yazılı sürekli işliyorlardı. Son gelişmeler üzerine ‘tezkere geçerse süreç biter’ ya da ‘Kobane düşerse süreç biter’ sözlerini sıkça duyduk. Buna rağmen “Kobane Dayanışması” içinde “barışın tesisi” türü sözleri geçirmekte ısrar ettiler. Başta Kobane olmak üzere sürmekte olan emperyalist savaşa karşı geniş bir birlikteliğin sağlanması yönünde en küçük bir esneme göstermediler. Ve bizim çekilmemizin, birliğin daha da geniş kesimleri kucaklayamamasının sorumluluğunu üstlendiler.
“Kobane Dayanışması” içinde yer alıp da bizim itirazlarımıza katıldığını bildiren kurumlar da vardı. Ama kimisi “itiraz etsek de değişmeyeceğini bildiğimiz için tartışmaya girmiyoruz” diyerek adeta kendine otosansür uyguluyordu; kimisi de “birliği sağlama adına bunları şimdilik geriye itiyoruz” diyerek, varolan duruma teslim oluyordu. Bunun doğru bir tavır olmadığını, “birlik” adına en temel ideolojik-siyasi bakıştan taviz verilemeyeceğini belirttik. Bu, kitlelerin “barış” denilerek aldatılmasına, yanlış bir bakışla yönlendirilmelerine ortak olmak demekti ki, bunun fayda değil zarar vereceğini biliyorduk.
Görüşlerini sonuna dek savunmak, esneyebileyeceğin noktaya kadar esnemek, fakat ilkesel noktalarda geri adım atmamaktır doğru olan. Aksi durum en hafif deyimle siyasal kimliğinin erimesi demektir. Kaldı ki, ideolojik-siyasi mücadele, birlikte eylem örgütlemeye engel değildir. Bizim yaptığımız gibi, yanlış bulduğumuz görüşlerin altına imza atmadan da eylemlere katılmak mümkündür.
Kürt ulusal hareketinin doğrudan veya dolaylı etkisi altında siyasi kimliklerin silinmesi, Türkiye devrimci hareketini zayıf düşürmektedir. Bir kez daha devrimci birliklerin kurulması gerektiğini yineliyor, savaşa ve faşizme karşı en geniş birlikteliklerin kurulması için, Kürt ulusal hareketinin, özellikle de “kraldan çok kralcı” kesilenlerin dayatmacı tutumlarından vazgeçmeleri gerektiğini belirtiyoruz.
Kasım 2014
Proleter DEVRİMCİ DURUŞ