Dünyanın her yerinde işçi emekçiler, 1 Mayıs günü talepleriyle sokaklara çıktılar. Avrupa ülkelerinden Ortadoğu’nun gerici ülkelerine kadar tüm dünyada kutlamalar gerçekleşti. Kapitalist sömürüye, emperyalist barbarlığa, faşist saldırılara karşı seslerini yükseltiler.
Türkiye’de de 1 Mayıs ülkenin dört bir yanında coşkuyla kutlandı. Ama onu dünyanın gündemine de sokan en önemli faktör kuşkusuz ki, Taksim iradesidir.
Türk-iş ve Hak-iş’in bütün çabalarına rağmen, bir dizi kente bütün konferadasyona bağlı şubelerin ortak örgütlediği 1 Mayıslar yapıldı. Başta İzmir, Ankara olmak üzere bir çok ilde kitlesel kutlamalar oldu. Adana, Zonguldak, Gebze gibi sanayi kentlerinde kitlesel ve coşkulu bir 1 Mayıs yaşandı. Bu mitinglerde taşeron siteminin kaldırılması, düşük ücretlerin yükseltilmesi, grev yasağının kalkması, çalışma koşularının iyileştirilmesi ve işçi cinayetlerinin önlenmesi talepleri yükseltildi. Ayrıca Kürt illerinde de 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Bazı illerde 1 Mayıs’ın startı sabah fabrikalarda verildi. Örneğin İzmir’de işçiler fabrikalardan 1 Mayıs’ı başlatarak miting alanına geldiler. İstanbul’da da bazı işyerinden çıkılarak yürüyüşler yapıldı.
Taksim 1 Mayıs alanıdır
Devletin Taksim korkusu biliniyor. Ama işbirlikçi sendikalar, kimi reformistler de 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması isteği karşısında “alan” üzerine tartışmaları başlatıyorlar. Bu yıl da öyle oldu. Başını EMEP’in çektiği bu kesimler, yine “sınıfın gündemlerini meydan tartışmasına boğmayalım”, “Taksim, birleşik 1 Mayıs’ı bölüyor” vb. argümanlarıyla çıktılar.
1 Mayıs’tan sonraki 2 Mayıs Evrensel gazetesinin neredeyse bütün köşe yazarları, Taksim’in yanlışlığı üzerine eleştirel yazılar kaleme almıştı. Sanki işçi sınıfı taleplerini sadece 1 Mayıs’larda dile getirirmiş gibi; sanki Taksim Meydanı, işçi sınıfının diğer taleplerinden bağımsızmış gibi davranıyorlar. Oysa hem Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs’a açılması, hem de diğer talepler birarada pekala işlenebilir. Bunları karşı karşıya koymak anlamsızdır, demagojiktir; Taksim Meydanı’nı önemsizleştirmek, devletin bu yasağına karşı militan bir mücadeleyi göze almamaktır.
İstanbul’da 1 Mayıs alanı Taksim’dir. Taksim’i yasaklamak 1 Mayıs’ı yasaklamaktır. Yasaklı Taksim 1 Mayısı, sınıfın gündemlerinden bağımsız olamaz.
Dünyanın her yerinde 1 Mayıslar kentlerin en merkezi yerlerinde yapılır. Ve o meydanların bir anlamı vardır. Taksim de İstanbul 1 Mayısları’yla özdeşleşmiştir. Onu 1 Mayıs alanı yapan tek başına kentin merkezi olması değil, ‘77’de ve sonraki yıllarda şehitlerin verilmesidir.
Birleşik 1 Mayıs’ı bölenler, Taksim ısrarını sürdürenler değil; tersine Taksim dışında seçenekler düşünenler, başka alanlara gidenler ya da “yereller”de kalanlardır. Elbette işyerlerinden başlayıp miting alanlarına gitmek önemli ve anlamlıdır. Ama “yerellerden başlayıp Taksim’e yürüyerek gideceğiz”, “ üç toplanma yeri belirleyelim” demek, Taksim’e gelmemektir, kutlamayı yerellere hapsetmektir.
“Sınıfın gündemleri meydan tartışmasına heba ediliyor” diyenler, Taksim’in herhangi bir meydan olmadığını, sınıf mücadelesinin bir parçası, hem de önemli bir parçası olduğunu bilinçli bir şekilde çarpıtıyorlar. Komünist ve devrimcilerin “Taksim ısrarı”nı sorun ediyorlar da, devletin “Taksim’i işçilere-emekçilere açmama ısrarı”nı sorun etmiyorlar. Devletin ne denli sınıfsal bir yaklaşım içinde olduğunu görmüyor ve ona denk bir sınıfsal yaklaşımı göstermiyorlar.
Devrimcilerin Taksim kararlılığı ve iradesi sayesinde, devletin yasakları parçalanmış, 1 Mayıs’ın meşruluğu genişlemiş, kitlelerin 1 Mayıs’ı sahiplenmesi artmış, moral ve politik üstünlük ele geçirilmiştir. Keza devletin “provakasyon” edebiyatı da çökmüştür. Aksine kitlelerde “provakasyon olacaksa, devlet yapacaktır” inancı güçlenmiştir. Hatta Haziran ayaklanmasını yaratan en önemli faktörlerden biri, Taksim ısrarıdır dersek abartmış olmayız.
Seçimleri 1 Mayıs’ın önüne çıkardılar
2015 1 Mayısı işçi emekçilerin gündemine yeterince girmedi. Bunda en önemli faktör, bir ay kadar sonra seçimlerin olması ve yaratılan belirsizlik ortamıydı.
Sendikalar ve meslek örgütleri, 1 Mayıs için toplantı çağrısını bile çok geç yaptılar. Böylece 1 Mayıs gündemli çalışmalara da geç başlamış oldular. Basın açıklamaları, toplantılar, 1 Mayıs’a günler kala yapılmaya başlandı.
Bunun en önemli nedeni, seçimlerdir. Sendikalar ve meslek odaları, seçim öncesi “kazasız-belasız bir 1 Mayıs” geçirmek istiyorlardı. Bu kitle örgütlerinin yönetimlerinde çoğunluka reformistlerin bulunması, seçimleri 1 Mayıs’tan daha fazla önemsemelerini getirmişti. Öyle ki 1 Mayıs’a sayılı günler varken bile, birinci gündem seçimlerdi.
Reformistlerin yaydığı parlamenter umutlar o kadar güçlüydü ki, bundan etkilenen devrimci-demokratlar açısından bile 1 Mayıs ikinci plana itildi. Böyle olunca katılım da haliyle düşük oldu.
Katılımı düşüren bir diğer etken ise -yukarıda anlattıklarımızla bağlantılı olarak- 1 Mayıs’a iki gün kalmışken, toplanma yerlerinin, yürüyüş güzergahlarının belirsiz bırakılmasıdır. Buna bir de hükümetten yapılan sert açıklamalar, polisiye önlemlerin üst düzeye çıkarılması, internet üzerinden “katliam olacak” söylentilerinin dolaşmasını eklemeliyiz. Bütün bunlar kitlelerde bir tedirginlik yaratmış, ne olacağı bilinmez bir hale getirmiştir.
Ayrıca başta DİSK olmak üzere sendikaların ve meslek örgütlerinin tutumu da katılımı düşürmüştür. Dört kurumun Taksim iradesini ortaya koymaları önemliydi. Fakat son günlere kadar belirsizliğin yaşanması, 1 Mayıs günü Şişli’de bulunan DİSK Genel Merkezi’nin kapatılması, yürüyüş güzergahı olarak Beşiktaş’ın seçilmesi, çok ciddi hatalardı.
Önceki 1 Mayıslar’da başta DİSK üyeleri olmak üzere geceden yüzlerce insan, DİSK’in binasında kalırdı. Ana kortej, Şişli güzergahında oluşurdu. DİSK’in bu yıl aldığı kararlar, 1 Mayıs’a katılımı düşürdüğü gibi, Taksim hedefli yürüyüşleri de zayıflattı.
DİSK’in bu kararları, 1 Mayıs öncesi toplantıda “Devrimci 1 Mayıs Platformu” tarafından eleştirildi. Kendi üyelerinden bile tepki gösterenler oldu. Bunun üzerine bazı şubelerinin güzergahını Şişli’ye kaydıracaklarını söylediler. Fakat 1 Mayıs günü sınırlı sayıda Nakliyat-İş üyeleri dışında hiçbir sendika orada değildi.
Sendikaların bu tutumu, onların üye sayısını da, etki gücünü de düşüren önemli etkenlerden biridir. Örneğin Birleşik Metal’in grev yasağına karşı takındığı pasif tutum, üyelerin tepkisini çekmiş ve bu 1 Mayıs’a katılımlarını düşürmüştür. Oysa daha önceki 1 Mayıslarda Birleşik Metal-iş hem kalabalık gelirdi, hem de militan bir duruş sergilerdi. Sadece Taksim’de değil, Gebze mitinginde de Birleşik Metal’in katılımı düşük oldu. Ki Gebze, Birleşik Metal’in en örgütlü olduğu yerdir.
Bu tablo bir kez daha göstermektedir ki, mücadeleyi geriye çekenlerin kan kaybetmeleri kaçınılmaz. Sendikaların üye sayısının bu kadar sınırlı olmasında, sendikacıların pasif tutumları önemli bir rol oynamaktadır.
Kazanan 1 Mayısı Taksim’d
kutlama iradesidir
Devletin her türlü engeline, vahşi saldırılarına rağmen, on binler 1 Mayıs’ı kutlama kararlılığı gösterdiler ve Taksim’e girmek için saatlerce çatıştılar. Çatışmalar sadece Şişli-Beşiktaş civarında değil, Levent, Merter, Kadıköy vb. bir çok noktaya yayıldı.
Yaşananlar, AKP hükümetinin kitlelerden ne kadar korktuğunu bir kez daha gösterdi. İstanbul’un neredeyse yarısı polis bariyerleriyle çevrilerek “yasak kent” te çevrilmişti. Saldırılar da oldukça pervasızdı. Yüzlerce yaralı, yüzlerce gözaltıya rağmen, kitlelerin Taksim kararlılığını durduramadılar.
Katılımın az olması ve Taksim Meydanı’na girilmemiş olması, 1 Mayıs’ın kazanılmadığı anlamına gelmez. Kimi reformistler, “Taksim’e giremedik” diyerek umutsuzluk yayabilirler. Veya “seçimlerde hesap soralım” diyebilirler. Bu onların karakterinde vardır. Umutsuzluk ve karamsarlık havası yaratmaya çalışırlar. Ama başarılı eylemleri de kendilerine mal ederler. İzinli Taksim 1 Mayısları’na herkesten önce koştuklarını, en önde yürüme kavgası verdiklerini hep birlikte gördük.
AKP hükümetinin günler öncesinden yaydığı korkuya, onca tedbirine, saldırısına, engeline rağmen, binlerce kişi saatlerce Taksim’i zorluyorsa, bu 1 Mayıs’ın kazanımıdır. Kararlılık, cüret, militanlık, ısrar… Bunlar önemli ve değerli şeylerdir. Bundan dolayı nicellik değil nitelik önemlidir. 1 Mayıs politik olarak kazanılmıştır. AKP hükümeti ise kaybetmiştir.
Başta İstanbul olmak üzere tüm ülkede kararlı, coşkulu, kitlesel geçen 1 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Reformistlerin parlamenter umutlar yayma çabalarına rağmen, mücadele yükseliyor.