“Tarihi meclis binası yok, künefeciler meydanı yok, yürüdüğüm sokaklar yok, şehir yok” diye ağlıyordu yanımdaki. Depremin beşinci gününde terkettiği Antakya’ya on gün sonra döndüğünde, “beni şehrin içinden geçirir misin” demişti. Yolumuzu uzatıp enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiği Atatürk Caddesi’ne sürmüştüm arabayı. “Senin arkadaşının işyeri neredeydi” diyorum. Bir öne baktı, bir arkaya “burası neresi” diye sordu. O kadar çok binanın enkazı …
Devamını oku