Devletin yeşil alan katliamına ve bu alanları sermayeye peşkeş çekmesine karşı, iki yeni direniş odağı oluşturuldu. Soma-Yırcalı’da köylüler, İstanbul-Validebağ’da semt sakinleri, kendi yaşamalanlarını korumak için harekete geçti.
* * *
Manisa-Soma’da Yırcalı köylülerine ait binlerce dönümlük zeytinlik alan, devlet tarafından Kolin Holding’in talanına sunuldu. Kolin Holding, buradaki zeytin ağaçlarını keserek kömürle çalışan termik santral inşa etmek istiyor. Alan aslında köylülerin mülkiyetinde; ellerindeki tapular duruyor. Ancak devlet kamulaştırma yaparak bu topraklara el koymuş ve köylülere, son zeytinlerin hasadını yapmak için izin vermiş. Diğer taraftan, termik santral inşası için yasal izin henüz çıkmamış. Yani Kolin’in şu anda ne ağaçları kesmeye, ne köylülerin girişini engellemeye, ne de santral inşaatını gerçekleştirmeye hakkı var.
Ancak hukuk ve yasalar burjuvazinin hizmetinde. Kolin, yasal olarak hakkı olmadığı halde zeytinlik alanın etrafını çeviriyor, alanın yasal sahibi olan köylülerin içeriye girişini engellemeye çalışıyor. Haksız konumda olduğu öylesine belli ki, gece saatlerinde adeta baskın yaparak, ellerinde elektirikli testerelerle zeytin alanına dalıyor, köylüler tarafından durduruluncaya kadar, karşılarına çıkan zeytin ağaçlarını testerelerle sakatlıyor veya kesiyorlar. Gerçek bir kesim bile değil, sadece zarar verme, zeytin ağaçlarını “öldürme” amaçlı bir saldırı bu. Öylesine pervasız bir şekilde yapıyorlar bunu.
Ve Yırcalı köylüleri direniyor. Bir taraftan Kolin’e bağlı özel güvenlikçilere, diğer taraftan devletin jandarmasına karşı direniyorlar. Kimi zaman bu saldırılar, jandarmanın gaz bombalı, coplu, işkencesine dönüşüyor. 21 Ekim günü gerçekleştirilen saldırı öylesine vahşiydi ki, İstanbul’da, Kuzey Ormanları Savunması, Levent’teki Kolin İnşaat üzerinde bir protesto eylemi gerçekleştirerek köylülere destek verdi.
Somalıların madende çalışmak zorunda kalmasının tek nedeni, bölgedeki tarımın, geçinmelerine yetmiyor oluşuydu. Emperyalist tarım politikaları, bölgedeki tarımın yıkımına neden olmuştu. Şimdi Yırcalı zeytinliklerinin yokedilmesi, onları bir geçim kaynağından daha yoksun bırakacak. Bu nedenle köylüler direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Bir taraftan ağaçlardan hasat yaparken, diğer taraftan zeytinliğin içinde gece-gündüz nöbet tutuyorlar. Zeytinlikleri korurken, kendi yaşam haklarını da savunmuş oluyorlar.
* * *
İstanbul Validebağ Korusu da, devletin önemli hedeflerinden birisi. Cami inşaatı bahanesiyle korunun bir ucundan girmek istiyorlar. Sonrasında, İstanbul’un en güzel ve merkezi bölgelerinden biri olan bu alanda, AVM başta olmak üzere her türlü beton yığınını dikmek için zemin oluşturacaklar. Zaten etrafında 26 cami varken, bir camiye daha ihtiyaç olmadığı, asıl amacın farklı olduğu başından belli.
Koru’daki yıkım, kitlelerin tepkisi nedeniyle, bugüne kadar çeşitli biçimlerde durduruldu. 20 Ekim günü iş makinalarının koruya girdiğinin görülmesi ise, yeni bir direniş ateşini tutuşturdu. Haberi duyan koştu, yıkım durduruldu. Ve arkasından, adeta Gezi Parkı’nda yaşananları hatırlatırcasına komünler oluşturuldu, battaniyeler, brandalar ile gece kalacak yerler yapıldı, çaylar demlendi, sohbetler kuruldu ve Validebağ Nöbeti başladı. Soğuk havaya ve yağan yağmura rağmen, nöbete gelenlerin sayısı hiç azalmadı, eylem günlerinde ise binlerce kişiye ulaştı.
Kitle, devletin şiddetli saldırısıyla da karşılaştı. Birçok defa gaz bombalarına, coplara karşı direndiler. İş makinalarının girişini durdurmak için kendi araçlarını korunun önüne parkettiler. Direnişçilerin çoğunun, orta yaşlı çevre sakinlerinden oluşması, saldırılara ve gözaltılara rağmen alanı terketmemesi son derece önemli.
Ancak direnişi zayıflatan önemli eksiklikleri de var. Polis izin vermediği için çadırda değil branda altında nöbet tutmaları, ilk saldırıların ardından “sembolik nöbete geçeceğiz” demeleri (Validebağ Gönüllüleri Platformu’nun aldığı bu karara kitleler uymadı) ve direnişlerini hukuksal zeminle sınırlamaları en büyük zaafları. Devlet de bu zaafı kullanıyor. Validebağ’daki cami inşaati için mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı var. Direnişçiler de ellerinde bu kararla, inşaatçıların önüne dikilerek alanı koruyorlar. Direnişin “mahkeme kararı” odağına oturtulması üzerine, Üsküdar Belediyesi, Validebağ direnişçileriyle bir toplantı gerçekleştirdi ve toplantıdan “mahkeme kararını bekleyip ona göre davranacağız” sonucu çıktı. Tam direnişçiler “kazandık” diye zafer kutlamasına hazırlanırken, Büyükşehir Belediyesi, mahkemenin “yürütmeyi durdurma” kararını iptal ettiğine dair bir belgeyi basına gösterdi.
* * *
Burjuvazinin yasaları, burjuvazinin çıkarlarını korumak içindir. Sadece Soma ve Yırcalı değil, pekçok gelişme bunu açıkça göstermektedir. Erdoğan’ın mahkemenin kararına rağmen saray inşaatını bitirmesi, Taksim Meydanı’ndaki yol düzenlemesinin mahkeme kararıyla iptal edilmesi, torba yasaya rağmen madencilerin çalışma koşullarının daha kötüleşmesi gibi sayısız örnek verilebilir. Burjuvazi, kendi yasalarına rağmen, kar etmek için pervasızca saldırmaktadır, yasalar engel olduğunda ise ya bunu değiştirmekte, ya da yok saymaktadır.
Bu nedenle, direnişlerin odağına burjuvazinin yasaları değil, kendi meşruluğumuz konulmalıdır. Yaşam alanımızın, çalışma koşullarımızın, sosyal haklarımızın korunması, bizim en meşru dayanağımızdır. Ve burjuvazinin pervasız saldırılarını durduracak olan, mahkeme kararları değil, direnişimizin gücüdür.