11 Aralık 1980… Metin Aydın, belinde silahı, yanında bir yoldaşı, çalıntı bir araba ile Adana-Kozan yolu üzerinde ilerliyor…
Faşist cuntanın işbaşına gelişinden bu yana 3 ay geçmiş. Zor günler yaşanıyor. Devrimci hareketlerde “geri çekilme” adı altında kaçışlar başlamış; kitleler tedirgin, ne yapacağınızı bilemez halde çaresiz bekliyor. Metin Aydın ise, Osman Yaşar Yoldaşcan’la simgelenen “hücum ruhu”yla donanmış, kararlı, inatçı bir mücadele yürütüyor. Koluna taktığı keleşiyle korsan örgütlüyor, bildiri dağıtıyor, asker ve polisle köşe kapmaca oynuyor adeta. Cuntanın yaratığı dağıtıcı havayı tersine döndürmek için gecesini gündüzüne katıyor; işçilerle, emekçilerle yatıp-kalkıyor. Son derece fedakar, özverili, mütevazi ve sade…
Yolu kesen asker ve polisleri görünce, önlerinde durur gibi yaptı; sonra arabayı ok gibi fırlattı. Peşine takıldı asker-polis sürüsü. Ateşle karşılık verdiler arabadan. Bir direğe çarpınca sokaklara daldılar. Metin yaralıydı ve yarası ciddiydi. Birbirlerini kollaya kollaya ateş etmeye devam ettiler. Açılan bir yaylım ateşiyle birbirlerini kaybettiler. Bir eve girip, evdekilerin yardımıyla üstündeki kanları temizledi Metin. Tekrar daldı sokaklara. Ama abluka devam ediyordu.
Başladı sokak çatışması… Saatler süren destansı direnişte, şehit düşene dek sürdü çatışma… Ve katlettiler onu. Kiremithane halkı, yiğit bir komünistin destansı çatışmasına tanık oldu bir kez daha… Aradan yıllar geçse de o çatışmayı ve Metin’i unutmadılar.
* * *
Metin Aydın çocuk yaşta çalışmaya başlayan yoldaşlardan biriydi. Orta Anadoluluların tipik özelliklerini taşırdı. Çok genç yaşta tanışmıştı ihtilalci komünistlerle. Sezai Ekinci’nin köylüsüydü, onun yeğeni gibiydi. Sezai yoldaştan çok etkilenmişti. Ondaki devrimci kararlılık ve irade, Metin’de de vardı.
Metin için en büyük hedef, çok yönlü ve yetkin bir komünist olmaktı. Bütün yaşamını bu ideale göre şekillendirdi. Faşizme olduğu kadar, mücadele kaçkınlarına karşı da öfke ve nefret doluydu.
12 Eylül’ün hemen öngününde Adana İl Komitesi’nde görev aldığında, varlığıyla Adana’yı canlandırıverdi. İnisiyatifli, atak ve çalışkandı. Kısa sürede yoldaşlarının güvenini kazandı; adı gibi metin ve soğukkanlıydı. Adana’da “Sadık” diye bildikleri bu komünist, gönüllere taht kurmayı başarmıştı.
Sadık geldiğinde etrafına doluşan işçiler, proleter içgüdüleriyle kendilerinden biri olduğunu hissettikleri bu gencin ateşli söylevlerini dinlerlerdi. Sınıfla kurduğu bağ çok içten ve dolayımsızdı. Onların tüm sorunlarına vakıf olur, nabızlarını nabzında hissederdi. Grev dalgalarının vazgeçilmez ismiydi Sadık. Cunta sonrası ise, kararlılığın, direnişin, devrime ve örgüte adanmışlığın simgesi oldu.
* * *
29 Eylül 1980’de Osman Yaşar Yoldaşcan’ın saatlerce çatışarak İstanbul Bağcılar’dan yolladığı selam, Metin’in yüreğinde fırtınalar estirdi. 12 Eylül’e sıkılan “ilk kurşun” Osman’sa, “ikinci kurşun“ o olacaktı. “Adana’nın Osman’ı ben olacağım” diye karşılık verdi selamına…
Yiğit, sakınmasız ve korkusuz yürüyordu askeri faşist cuntanın üzerine. Bir keresinde tesadüfen gözaltına alındığında, lanetler yağdırdı içinden. Gerçi kısa sürdü gözaltısı. Çünkü atıldığı karakolun açık unuttukları nezaret kapısından dışarıya süzülürken, o anlık boşluğu devrimci cesaretiyle değerlendirmiş, yoldaşlarının yanına ulaşmıştı hızla.
12 Eylül’ün zor günlerini direnerek aşacaklarını biliyordu. Yoldaşcan gibi “çivi çiviyi söker” diyerek görevlerine daha bir sıkı sarıldı. Bir eylem hazırlığı için arabaya ihtiyaçları vardı. Bir taksiye bindiler, Kozan yolu üzerinde Sarıçam ormanlarına gelince, şoförü arabadan indirip bir ağaca bağladılar. Kendileri uzaklaştıktan sonra, ipleri açabilsin diye, özellikle gevşek bağlamışlardı şoförü. Emekçi bir insanın ölmesine meydan vermemekti amaçları. Tabii şoförün hemen kendini çözüp caddeye çıkacağını ve en yakın benzin istasyonundan ihbar edeceğini bilemezlerdi.
Kiremithane Mahallesi’ne yaklaştıkları sırada, yolları asker-polis sürüsüyle kesilmişti. Çatışarak daldılar sokaklara. Teslim olmamak, kendilerinden önceki yoldaşlardan kalan bir gelenekti onlarda. Metin Aydın, Yoldaşcan’ın ölümünün ardından verdiği sözü tuttu. Son mermisine dek çatışıp “Adana’nın Yoldaşcan’ı” olarak tarihe kazındı.
Ölümünün üzerinden 33 yıl geçti. Unutmadık, unutmayacağız…