Göğün yarısı oluşturanlar, kavganın da yarısını omuzluyor!

8-mart-emekci-kadin-kurtulusu

“Ezilenlerin en ezileni”, ücretli kölelik düzenin iki kere sömürüleni… Evde, işyerinde, sokakta, üzerine kat kat duvarlar örülen kadınlar!

Yaşamın yarısını, acıların tümünü tutan elleriniz, ağlamaktan direnmeye geçen gözleriniz, kölelikten özgürlüğe uzanan adımlarınızla, kavganın da yarısını üstleniyorsunuz!

8 Mart sizin gününüz! Dişe diş bir kavga ile elde ettiğiniz büyük gün! Öncü komünist kadınların tüm dünya kadınlarına atfettikleri kavga günü!

8 Mart’ı, 8 Mart yapan; işçi-emekçi kadının büyük direnişi, bu uğurda verdiği şehitlerdir. 8 Mart, emekçi kadının kölelikten özgürlüğe doğru attığı büyük adımdır. O yüzden de her 8 Mart, emekçi kadının mücadelesini daha da yükselttiği, özgürlüğe giden yolda adımlarını büyüttüğü bir gün olmalıdır!

Bu günü “işçi-emekçi” karakterinden koparıp “kadınlar günü” adı altında burjuva kadınla bir araya getirenler, sınıf işbirlikçileridir. Kadının düşmanı olarak erkeği gösterenler, kadın sömürüsünün altında yatan asıl gerçeği gizlemeye çalışanlardır. Amaçları; kadının bu sömürü ve soygun düzenine erkek işçi ve emekçilerle birlikte başkaldırısını önlemektir. Çünkü onların en büyük korkusu, kadınıyla erkeğiyle işçi ve emekçilerin, kapitalizme karşı ayaklanmaları, bu sömürücü ve zorba düzenini başlarına yıkmalarıdır.

komunist-kadın

 

Kapitalizmde kadın ucuz işgücüdür

Kadının özgür olduğu tek düzen, ilkel komünal toplumdur. Sınıflı toplumla birlikte kadın “ikinci sınıf” olmuş, “ezilenlerin ezileni” haline gelmiştir. Kapitalizm, kadın emeğini üretime sokarak evin dışına çıkarmışsa da, hem işte hem evde çifte sömürüyü daha da katmerlendirmiştir.

Kadınlar genelde eğitimsiz ve vasıfsız oldukları için çoğu kez kısa süreli, mevsimlik işçi olarak çalıştırılırlar ve aynı işi yaptıkları halde erkeklerden daha düşük ücret alırlar. Sigortasız-sendikasız çalışma oranı da oldukça yüksektir. Kriz dönemlerinde ise kapı önüne ilk koyulanlar, yine kadın işçiler olur.

Kadınların çok önemli bir kısmı, hala evinin içinde tutsaktır. Üretimden kopartılmış bir şekilde ev işlerine mahkumdur. Bunların evde çalışmasının hiçbir değeri yoktur ve bu yüzden emekleri karşılıksızdır. Oysa eşini-çocuklarını besleyip yeniden işe gönderen, artı-değer üretmesini sağlayan, bu göze görülmeyen kadın emeğidir.

Burjuvazi, emperyalist-kapitalist sistemi saran krizin faturası yine işçi ve emekçilere, özelde ise kadın emekçilere kesmeye çalışmaktadır. Buna izin vermemek gerekir. Krizin faturasını burjuvaziye ödetmek için kadın işçi ve emekçiler, hak gaspına, işsizliğe ve yoksulluğa karşı daha fazla mücadeleyi yükseltmeli, erkek işçilerle omuz omuza, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin üzerine yürümelidir!

 

Kadının kurtuluşu sosyalizmdedir!

Kadının cins olarak aşağılanması ve köleleştirilmesi, sınıflı toplumlarla başlamıştır. Bu kölelikten kurtuluşu da, sınıflı toplumun yıkılmasıyla olacaktır. Bunun da yolu, devrim ve sosyalizmden geçmektedir.

Dünyadaki ilk sosyalist devrim olan Ekim devrimi, kadının kurtuluşunun da somut göstergesidir. En geniş kadın hakları, sosyalist Sovyetler Birliği’nde yaşama geçmiştir. Öyle ki, ilk yazılı yasasını, kadına ve aileye ilişkin çıkarmıştır. Bu yasa, kadın-erkek eşitsizliğini hukuken ortadan kaldırır. Boşanma kolaylaştırılır, gönüllü birlikteliğe dayanmayan her bağ, köleleştirici ve baskıcı sayılır. Eşler, birbiriyle eşit hale getirilerek, evlilik rejimi, mal varlıklarının ayrılığına dayalı kılınır. Çocuklar, ister evlilik içi, ister evlilik dışı olsun eşit haklara kavuşturulur.

Çalışan kadınlar doğum öncesi ve sonrası 16’şar hafta süreyle izinlidir ve ücreti kesintisiz ödenmektedir. Kadını alıklaştıran ev işleri toplumsallaştırılır. Merkezi çamaşırhaneler, komünal mutfaklar, kreşler, anaokulları, çocuklar için yaz kampları kurulur.

Sosyalist devlet, kadının kurtuluşu konusunda gösterdiği olağanüstü çabanın karşılığını kültürel ve eğitsel açıdan donatılmış bir toplum olarak alır. Kadınlar, devrim öncesi tüm işçi sınıfının yüzde 24’ünü oluştururken, bu rakam 1930’da yüzde 33’e çıkar. İşçi üniversiteleri açılır ve buna devam eden kadın sayısı on yıl içinde yüzde 16’dan yüzde 30’a yükselir. Bilim ve tekniğin tüm dallarında öğretim gören kadın sayısında büyük artış olur. Örneğin 1932 yılında tıp fakültelerinde öğrenim gören kadınlar, tüm öğrencilerin yüzde 68’ini oluşturur. 1940 yılında 12 kadın Sovyet Bilimler Akademesi’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır. Hükümet ve parti çalışmalarının yönetici mevkilerinin yüzde 28’inde kadınlar bulunmaktadır. Çeşitli cumhuriyetlerdeki birçok kurumda, seçimle işbaşına gelinen yerlerde 500 bin civarında kadın görev almıştır.

Bu değişiklikler sadece rakamsal bir değişiklik değildir. Bunlar aynı zamanda koyu bir gericiliğin yıkılması anlamına gelmektedir.

 

Emekçi kadınlar!

8 Mart’tan bugüne yüzyılı aşkın sürede yaşanan deneyimler göstermiştir ki, kadının kurtuluşu, işçi sınıfının kurtuluşuna bağlıdır. Kadınların eşitlik ve özgürlük talepleri, burjuvazi tarafından istismar edilmiş ve kapitalist sistem kadın üzerindeki baskıları arttırmaktan öte birşey yapmamıştır. Emekçi kadınlar, ancak sınıf kardeşleriyle birlikte omuz omuza verdiği zaman, kazanımlar elde edebilmişlerdir. Eşitlik ve özgürlüğe, ancak kavga alanlarında, grev çadırlarında, direniş yerlerinde ulaşabilmiştir.

Uzağa gitmeye gerek yok! İşte Tekel direnişi, işte Haziran ayaklanması… Sömürücü ve zorbalara karşı birlikte meydanlara çıkılmış, faşist sürülerin üzerlerine birlikte yürünmüş, birlikte çatışılmış, barikat başlarında nöbet tutulmuş, aynı çadırlarda, aynı göğün altında yatılmıştır. Anne olarak, eş olarak, kardeş ve yoldaş olarak, mücadelenin içinde, hatta önünde olmuşlardır.

Kavgada eşitlik, her alanda eşitliği zorunlu kılar. Eşitlik üzerine çene çalmayı, erkeklerle kavga etmeyi, mızmız muhalefeti, bırakalım feministler yapıp dursunlar! Biz devrimci kadınlar, işçi ve emekçi kadınlar, onu mücadele içinde, kendi gücümüzle elde ediyoruz ve edeceğiz! Çünkü biliyoruz ki, kadının kurtuluşu da tıpkı işçi sınıfı gibi kendi eseri olacaktır. Onun için de sınıf kardeşlerimizle, yoldaşlarımızla omuz omuza vererek, bu çürümüş, köhnemiş düzene karşı savaştık, savaşıyoruz!

Kadının cins olarak ezilmesi sınıflı toplumla başlamışsa, kurtuluşu da sınıflı toplumun son bulmasıyla sağlanacaktır! Sosyalizm, kadını nihai kurtuluşa götüren yolu açtı. Onun kazanımlarını daha ileri götürmek, ilk başta biz işçi-emekçi kadının görevidir. Çünkü cins olarak kadının ezilmişliğini tümden ortadan kaldırmak, insanın insana kulluğunu, her tür sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmakla mümkün olacaktır.

Bunlara da bakabilirsiniz

“Yenidoğan çetesi” ve sağlıkta özelleştirme

Sağlıkta özelleştirmenin en korkunç yönlerinden biriyle yüzleştik geçtiğimiz günlerde. Yeni doğan bebeklerin, sadece ve sadece …

Öğretmen mülakatları emek gaspıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 25 Ekim’de mülakat sonuçlarını açıkladı. Bir “müjde” olarak ise 20 bin sözleşmeli …

“ZAFER ne zaman gelecek bilmiyorum. Ama geleceğini biliyorum…”      

1800’lü yılların ilk yarısında, dünya, işçi direnişleri ve halk isyanlarıyla alev topu gibiydi. Bu ülkeler …